KASTEN ÖLDÜRME SUÇU

Ayberk Emirşah Gemici​

Eski Kanun tabiriyle adam öldürme suçu olarak da bilinen kasten öldürme suçu Türk Ceza Kanunu’nun 81. Maddesinde basit haliyle düzenlenmiş, bunu takip eden 82. maddesinde ise cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren nitelikli hallerine yer verilmiştir. Suçun temel biçimine göre, “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”. Kanun’da ifade edilen “kasten öldürme” deyiminden, bir kimsenin hayatını bilerek ve isteyerek sona erdirmek biçimideki eylem anlaşılmalıdır. İlgili hükmün uygulanabilmesi için mutlaka ölüm sonucunun meydana gelmiş olması gerekir. Bir başka deyişle, bir kimsenin öldürme amacıyla bir başkasına yönelik öldürmeye elverişli olan hareketler gerçekleştirmesi, örneğin, onun bitkisel hayata girmesine yol açmış olsa dahi ölüm neticesi meydana gelmemiş olduğundan kasten öldürme suçu oluşmaz. Bu halde, somut olayın şartlarına göre Türk Ceza Kanunu’nun 35. Maddesi uyarınca kasten öldürme suçuna teşebbüs veya 87. Maddesine göre neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun oluşması söz konusu olabilir.

Kasten öldürme suçu ile korunan hukuki yarar yaşam hakkı ve dolayısıyla insan yaşamıdır[1]. İnsan öldürme, toplumların suç sayarak çeşitli araçlarla cezalandırdıkları ilk suç olarak ifade edilmektedir. Bu doğrultuda, 1256 Ceza Kanunname-i Hümayun’unda, Kanun-i Cedit’te adam öldürme suçuna ilişkin çeşitli hükümlerin yer aldığı bilinmektedir. Kanun ve nizamın bulunmadığı hallerde bir kasten öldürme eylemiyle başlayan, kan gütme veya töre saiki olarak adlandırılılan seri katl eylemlerinin önünü almak mümkün olmayacağından, keza hukuku meydana getiren insan yaşamı hukuk için ayrık bir önem taşıdığından, devletlerin yaşam hakkını koruması bir zorunluluk teşkil etmiştir. Modern hukukumuzda ise, yaşam hakkının korunması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesi uyarınca devletin bir ödevi olarak görülmektedir. Makalemizde incelenen kasten öldürme suçu da bu ödevin uygulamasının bir suretini ifade eder.

 

Suçun Maddi Unsurları:

Fail:

Bu suçun oluşmasında failin özelliklerinin herhangi bir etkisi yoktur. Suç, herkes tarafından işlenebilir. Ancak failin mağdur ile belirli bir derecede akrabalık ilişki içerisinde bulunması, Kanun’da nitelikli hal olarak öngörülmüştür.

Mağdur:

Mağdurun kimliği, cinsiyet, milliyeti, yaşı, din, dil, felsefi inancı, sağlık durumu; başka bir anlatımla mağdurun kim olduğu kasten öldürme suçunun meydana gelip gelmemesinde önem taşımaz. İnsan hayatı, anılan özelliklerin herhangi bir önemi olmaksızın eşit değerdedir. Bu sebeple, mağdurun özellikleri ne olursa olsun kasten öldürme neticesi gerçekleşmişse bu suç uygulama alanı bulur.

Ancak kanunlar, sosyal ihtiyaçlar, kamusal tepkiler, meydana getirilen suçun ahlaki değeri ve bunlar gibi çeşitli etkenleri göz önüne alarak mağdurun belirli özelliklerini suç hakkında verilecek cezayı artırıcı sebep olarak düzenlemişlerdir. Kanunumuzda da kasten öldürme suçunun üstsoy veya altsoydan birine, eşe, boşanılan eşe veya kardeşe karşı (m. 82/1-d), çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye (m. 82/1-e), kadına (m. 82/1-f) karşı işlenmesi cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir.  Kasten öldürme suçunun gerçekleşmesi için mağdurun bir insan olması, tek başına bağımsız bir varlığa sahip olması; diğer bir deyişle tam ve sağ biçimde doğmuş olması gerekir. Buradan hareketle, anne rahminde olup henüz doğmamış olan embriyo, fetus veya çocuğa karşı yapılan saldırılar kasten öldürme suçu kapsamında değerlendirilemez. Sayılanlara karşı gerçekleşen saldırılar, ilgili hükümlerde yazılı diğer şartların da mevcut olması halinde Kanun’un 87/2-e maddesinde düzenlenen neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama veya 99. Maddesinde düzenlenen çocuk düşürtme suçlarını teşkil edebilir. Bununla birlikte, çocuğun doğumundan sonra geçen sürenin önemi olmaksızın, çocuğa yönelen ve ölümle sonuçlanan eylem kasten öldürme suçunu teşkil eder.

 

Fiil, Netice Ve Nedensellik Bağı: Kasten öldürme suçu serbest hareketli bir suçtur. Bunun anlamı, fiilin sonucu, yani ölümü gerçekleştirmeye elverişli olmak kaydıyla her türlü hareketle işlenebileceğidir. Bu bakımdan, kişiyi zehirleyerek, elektrik akımına maruz bırakarak, silahla yahut yüksek bir yerden aşağıya itmek suretiyle gerçekleşmesinin suçun sübutu bakımından etkisi yoktur. Bunun gibi, fiilin silahla öldürmek, darp etmek veya zehirlemek gibi maddi bir eylemden oluşması da şart değildir. Bu hususta sıklıkla verilen bir örneğe göre, yaşlı ve hasta olan bir kimseye aniden kötü bir haberin verilmesi veya böyle bir kimsenin korkutulması sonucu kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmesi gibi hallerde de suçun meydana geldiği kabul edilmektedir. Bu hususta öğretide, kalp hastası yaşlı kadının aranıp, gerçek olmadığı halde, tek kızının tecavüze uğrayarak öldürüldüğünün söylenmesinin öldürmeye elverişli bir araç olduğu ifade edilmiştir[2]. Ancak bu halde, eylem ile netice arasında kurulacak nedensellik bağının, yani ölüm sonucunun aniden kötü haber verilmesi veya korkutma sebebiyle meydana geldiğinin ispatı oldukça güç olduğu bilinmelidir. Ayrıca, eylemin niteliğini saptayamayan bir kimsenin, sonucunu bilmeden bir başka kimse tarafından kendisine karşı işlemeye yönlendirilmesi, örneğin, mağduru elektrik akımı bulunan bir kabloya dokunmasını sağlayarak ölümü meydana getirmesi halinde de eylem, neticeyi meydana getirmeye elverişli olup, bu halde mağduru ölüme yönlendiren kimse dolaylı faillik (m. 37/2)  hükümlerince cezalandırılabilir[3].

 

Hareket ile Netice Arasında Geçen Süre:

Bunun gibi, nedensellik bağının ortadan kalkmasına sebebiyet vermedikçe, öldürmeye yönelik eylem ile ölümün gerçekleşmesi arasında geçen süre, suçun meydana gelip gelmediğinin tespitinde önem taşımaz. Örneğin, bir kimsenin diğer bir kimseyi ağır yaraladığı, mağdurun bir ay tedavi görmesinin ardından yaralanma sebebiyle hayatını kaybettiği bir örnekte nedensellik bağı kesilmemiş, dolayısıyla kasten öldürme suçu meydana gelmiştir.

 

Eylemlerin Niceliği:

Kasten öldürme suçu, tek bir eylemle, örneğin silahla baş kısmından vurmak suretiyle gerçekleştirilebileceği gibi, yavaşça, belirli bir süreye yayılarak zehirlemek suretiyle de meydana gelebilir. Hareketin tek yahut birden çok hareketle meydana getirilmesi de suçun vasfının tayini bakımından önemsizdir. Her iki halde de kasten öldürme suçu meydana gelecektir. Ancak suçun belirli bir süreye yayılarak işlenmiş olması halinde eylem hakkında Kanunumuzun 82/1-a maddesinde düzenlenen, cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren bir nitelikli hal olan “tasarlayarak” öldürme hükümlerinin uygulanması mümkündür.

 

İhmali Davranışlarla Kasten Öldürme:

Nihayet, kasten öldürme suçunun yalnızca silahla saldırı veya yüksek bir yerden aşağı itmek gibi icrai hareketlerle değil, örneğin hasta bir kimseye ilacını vermemek, bakıma muhtaç bir çocuğa bakmamak gibi ihmali davranışlarla da işlenebileceği kabul edilmektedir. Ancak, ihmali gerçekleştiren kimsenin ihmal yolu ile kasten öldürme suçundan sorumlu tutulabilmesi, ihmali ve icrai hareketin eşit kabul edilebilmesine bağlıdır. İcrai ve ihmali davranışların eşdeğer kabul edilmesi ise Kanunca iki şarta tabi tutulmuştur. Bunlar; a) belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması, b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturmasıdır. Burada söz konusu olan yükümlülüklere kolluk kuvvetlerinin bireyleri saldırılara karşı koruma yükümlülüğü, ebeveynlerin çocuklarına karşı özen yükümlülüğü ve bir hasta bakıcının sözleşmesel yükümlülüğü örnek gösterilebilir. Aynı şekilde, bir ambulans şoförünün mesai saatleri içerisinde uyuması sebebiyle acil vakaya geç kalınması ve bu sebeple hastanın hayatını kaybetmesi halinde bu suçun meydana geldiği ifade edilebilir. İfade etmek gerekir ki, kasten öldürme suçu ister icrai isterse ihmali bir davranışla gerçekleşsin eylem veya eylemsizlik ile ölüm neticesi arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Bu hususta son olarak belli bir icrai yükümlülükte bulunmak için herhangi bir yükümlülük altında bulunmayan kimselerin ihmali davranışlarından kasten öldürme suçu bakımından sorumlu tutulmasının mümkün olmadığına değinelim. Bu hallerde, ihmali gerçekleştiren kişi hakkında şartlar mevcutsa Türk Ceza Kanunu’nun 97. maddesinde düzenlenen terk suçu ile 98. maddesinde düzenlenen yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçlarından dolayı mahkûmiyete hükmedilmesi mümkündür.

 

Nitelikli Haller:

Kasten öldürme suçunun nitelikli halleri Türk Ceza Kanunu’nun 82. Maddesinde düzenlenmiştir. Bunlar, suçun “tasarlayarak”, “canavarca hisle veya eziyet çektirerek”, “yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle”, “üstsoy veya altsoydan birine ya da eş, boşandığı eş veya kardeşe karşı”, “çocuğa veya beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı”, “kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle”, “bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla”, “bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle”, “kan gütme saikiyle” ve “töre saikiyle” işlenmesi halleridir. Bu nitelikli haller, olaya uygun düştüğü ölçüde hem ihmali hem de icrai hareketle meydana gelen suçlar bakımından uygulanır[4].

 

Tasarlayarak (Teammüden) Öldürme:

Suçun tasarlayarak (teammüden) işlenmesi cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren bir nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Kanun’da “tasarlama” kelimesinin tanımı yapılmamış olup, bu tanımın yapılması öğreti ile içtihatlara bırakılmıştır. Kasten öldürme suçunun tasarlayarak işlenmiş olup olmadığı, öğreti ve içtihatlarca geliştirilen çeşitli ölçütlere göre tespit edilmektedir. Bu ölçütler genel olarak, suç işleme kararının alınması ile suçun işlendiği zaman arasında belirli bir sürenin geçmiş bulunması, failin suçu belirli bir amaç ve plan dâhilinde soğukkanlı biçimde işlemesi ve failin suç işleme kararını almasının ardından belirli bir zaman geçmesine rağmen bu düşünceden vazgeçmeyerek suç işleme kararında sebat göstermesidir. Nitekim Yargıtay da birçok kararında bu yönde hüküm vermiştir. Örneğin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bir kararında “Sanıklar B., K. ve G. ile katılan arasında husumet bulunduğu, sanık G.’in tesadüfen kahvehanede gördüğü katılanın kendisini kahvehaneden kovması üzerine diğer sanıkları aramasından yaklaşık 20 dakika sonra gerçekleşen somut olayda, sanıkların öldürme kararı vermeleri ile icrası arasında çok kısa bir zaman geçtiği, diğer bir anlatımla ruhi sukunete ulaşarak kararlarını tekrar gözden geçirmeleri için yeterli sürenin bulunmadığı, içinde bulundukları tehevvür hali devam etmekte iken öldürme kararını verip hemen akabinde icra ettikleri anlaşıldığından, tasarlamanın şartlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir. Diğer yandan olayda, eylemi gerçekleştirmek için bir başka kişinin kullanılması da tasarlamanın varlığının kabulü için tek başına yeterli olmayıp varılan bu sonucu değiştirmeyecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulu’nun 24.10.1995 gün ve 270-301 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır” şeklindeki gerekçe ile yerel mahkemenin mahkûmiyet kararını bozmuştur[5]. Bu ölçütler göz önüne alınarak yapılacak değerlendirmede mahkemenin suçun tasarlayarak işlendiğine kanaat getirmesi halinde fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır.

 

 

Canavarca Hisle veya Eziyet Çektirerek Öldürme:

Kasten öldürme suçunun canavarca hisle işlenmesi, suçun herhangi bir acıma ve merhamet duygusu bulunmaksızın, sırf öldürmek için işlenmiş olmasını, bir başka deyişle öldürme eyleminin manevi tatmin sağlamak için meydana getirilmesini ifade etmektedir. Bu bağlamda, bir kimseyi yakarak öldürmek, bir ayin çerçevesinde öldürmek ve zevk almak için öldürmek canavarca hisle öldürme kapsamında değerlendirilir. Örneğin Yargıtay, kendisini altadan eşiyle ilişkin kuran üçüncü kişinin çocuğunu boğarak öldürmek biçimindeki eylemi canavarca hisle öldürme kapsamında değerlendirmiştir (Yar. 1. C.D. 12.6.1984, 2469/2730, YKD Kasım 1984, s.1718)[6].  Bunun gibi, Yargıtay, mağdurun üzerine tiner döktünden sonra tutuşturan ve mağdurun sırtına bıçak ile 20 cm uzunluğunda kesen failin fiilini bu madde kapsamında değerlendirmiştir (Yar. 27.11.2013, 2013/3684 E., 2013/7046 K.).

Ancak, failin mağduru çok kez yaralaması, örneğin bir sopa ile defalarca vurmuş olması tek başına suçun canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürmesi kapsamında değerlendirilemez. Ayrıca failin sırf acı çektirme amacıyla veya acı vermekten zevk almak için öldürme kastıyla hareket etmesi gerekir[7].

Eziyet ise genel olarak bir kimseye maddi ve/veya manevi acı ve ıstırap çektirmek amacıyla gerçekleştirilen insanlık dışı muameleleri ifade eder. Bu bağlamda bir kimseyi uzun süreler aç bırakmak, elektrik akımına maruz bırakmak, karanlık ve havasız bir odada esir tutmak, açık yarasına tuz basmak ve uzun süre rahatsız edici bir sese maruz bırakmak gibi çeşitli davranışlar eziyeti ifade eder. Eziyet çektirerek öldürme nitelikli halinin uygulanabilmesi, mağdurun kendisine işkence edilirken bilinçli olmasını gerektirir. Keza zaten ölmüş olan mağdurun eziyet çekmiş olması da mümkün olmadığından bu nitelikli hal uygulama alanı bulmaz. Nihaye bu nitelikli halin uygulanması, mağdurun kendisine yapılan eziyet sebebiyle yaşamını yitirmiş olması halinde mümkündür.

 

Yangın, Su Baskını, Tahrip, Batırma Veya Bombalama Ya Da Nükleer, Biyolojik Veya Kimyasal Silah Kullanmak Suretiyle Öldürme:

Bu nitelikli halin, bir veya birden çok belirli kimseyi öldürme kastının yanısıra, belirsiz kimselere karşı da genel güvenliğin tehlikeye atılması, onlar hakkında tehlikeli bir durum yaratılması nedeniyle öngörülmüş olduğu ifade edilmektedir[8]. Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için failin yalnızca yangın çıkarma, su baskınına yol açma ve maddede sayılan diğer eylemleri meydana getirme iradesi yeterli olmaz; ayrıca bu eylemlerin belirli kimseleri öldürme amacı ve isteği ile gerçekleştirilmiş olması gerekir. Bu halde, ahşap ve harabe bir evi boş zannederek yakan bir kimsenin bu nitelikli hal uyarınca değil, somut olayda şartları varsa Kanun’un 82. maddesi uyarınca taksirle öldürme ve 170. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçları sebebiyle cezalandırılması gerekir.

Üstsoy Veya Altsoydan Birine Ya Da Eş, Boşandığı Eş Veya Kardeşe Karşı Öldürme:

Kasten öldürme suçunun yazılı akrabalık ilişkisi bulunan kimselere karşı işlenmesinin cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren nitelikli hal olarak düzenlenmiş olması, mağdurun fail ile olan güven ilişkisi sebebiyle saldırıdan korunma ihtimalinin düşük olması ve suç kastının kaynağını teşkil eden kötü düşüncenin suçun basit haline nazaran daha ağır olarak değerlendirilmesidir. Bu nitelikli halin gerçekleşmesi, failin suç işlediği kimsenin üstsoy, altsoy, eş, boşandığı eş veya kardeş olduğunu bilmesi ve bu kimseleri öldürme kastının bulunmasına bağlıdır. Bu halde, failin bir yanılgıya düşerek, bir başkasını öldürme kastıyla hareket etmesine rağmen sayılan akrabalarından herhangi birinin öldürmesi halinde bu nitelikli hal uygulama alanı bulmaz.

Keza fail bir kardeşini öldürme kastıyla hareket etmesine rağmen ölüm neticesi bir başka kardeşi açısından meydana gelmişse, yine bu nitelikli halin uygulanmaması gerekir. Suç birden çok kişi tarafından iştirak halinde işlenmişse anılan nitelikli hal, yalnızca mağdur ile akrabalık ilişkisi bulunan failler hakkında uygulanmalıdır. Nitekim suç işleme kastı her ne kadar müşterek olsa da bu nitelikli halin öngörülme sebepleri diğer failler hakkında gerçekleşmiş değildir.

Kanun, anılan hüküm bakımından üstsoy ve altsoyda zümre sistemine atıf yapmamıştır. Böylece, alt veya üstsoy hısımlığının kaçıncı dereceden olduğunun bu madde açısından herhangi bir önemi kalmamıştır. Bu halde, dede, baba, anne, çocuklar bakımından işlenenen kasten öldürme suçu yönünden bu madde uygulanacağı gibi büyük baba, büyük dede, torunlar ve torun çocuklara karşı işlenecek kasten öldürme suçunda da bu hüküm uygulanır. Çocuklara karşı veya çocuklar tarafından üstsoylarına karşı işlenecek suçlar bakımından çocuğun evlilik birliği içerisinde doğmuş olmasının herhangi bir önemi yoktur. Nesebi kurulmamış çocuklar tarafından üstsoylarına veya üstsoylarının bunlara karşı işlediği kasten öldürme suçunda da bu nitelikli hal uygulanır. Ancak Kanun koyucu burada akrabalık ilişkilerini tahdidi olarak saymış olduğundan evlilik yoluyla meydana gelen sıhri (kayın) hısımlıklarında ve evlat edinme ilişkilerinde (üvey evlat) bu nitelikli halin uygulanmaması gerekir.

Kanun’un aradığı anlamda eş veya boşanılan eş, Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca aralarında yasal ve geçerli bir evlilik bağını ifade eder. Türk medeni hukukunda imam nikâhına herhangi bir hukuki durum atfedilmediğinden, bir başka deyişle bu nikâh türü Kanunca tanınmadığından imam nikâhı ile birlikte olan kimselerin birbirlerine karşı işleyecekleri kasten öldürme suçunda bu nitelikli hal uygulanmaz. Madde anlamında yasal ve geçerli bir evlilik ilişkisi anlaşıldığından, Türk Medeni Kanunu uyarınca mutlak butlan yahut yoklukla batıl olan, örneğin taraflardan birinin evlenme esnasında muhakeme yeteneğine sahip bulunmaması gibi durumlarda geçerli bir evlilikten söz edilemeyeceğinden bu nitelikli hal uygulanmamalıdır. Ancak bunun için evliliğin batıl olduğunun mahkeme kararı ile tespit edilmiş olması gerekir[9].  Bu haller dışında, yasal ve geçerli bir evlilik ilişkisi ile bağlı olan kişiler arasında işlenecek kasten öldürme suçunda tarafların ayrı yaşamaları, ayrılık kararı alınmış olması, boşanma davası açılmış olması gibi sebepler bu nitelikli halin uygulanmasını önlemez. Bunun gibi, taraflar hakkında ilk derece mahkemesince boşanma kararı verilmiş olmasına rağmen gerekçeli kararın taraflara tebliğ edilmemiş olması gibi bir sebeple kararın kesinleşmemiş olduğu hallerde de bu hüküm uygulanacaktır.

Tıpkı üstsoy ve altsoya karşı işlenecek kasten öldürme suçunda söz konusu olduğu gibi, kardeşlere karşı işlenecek olan suçta da nesebin kurulmuş olup olmadığının, bir başka deyişle yasal kayıtlardaki durumun önemi bulunmamaktadır. Aralarında kan bağı bulunduğu sürece bu hüküm kardeşler hakkında da uygulanacaktır. Bunun gibi, kardeşlerin aynı ana ve babadan olmak zorunluluğu yoktur, meğerki ebeveynlerinden biri ortak olsun. Bu sayılan hallerde de kasten öldürme suçu hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

 

Çocuğa Ya Da Beden veya Ruh Bakımından Kendisini Savunamayacak Durumda Bulunan Kişiye Karşı Kasten Öldürme:

Bu nitelikli hal de suçun işlenmesinin temelinde bulunan ahlaki kötülüğün suçun basit haline nazaran daha ağır olarak değerlendirilmesi ve mağdurun kendisini savunma ihtimalinin tamamen veya büyük ölçüde olmaması sebebiyle öngörülmüştür. Kanun’da aranan çocuk deyiminden reşit olmamış, yani 18 yaşını doldurmamış olan bütün çocuklar anlaşılmalıdır. Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişi ise engelli bir şahıs olabileceği gibi, suçun işlenmesi esnasında baygın olan, iradesi yerinde olmayan veya davranışlarını iradesine göre yönlendiremeyen kimseler anlaşılmalıdır. Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisinde olan şahıslara karşı işlenen kasten öldürme suçunda da bu nitelikli halin uygulanmasında bir engel yoktur. Nihayet belirtmek gerekir ki, mağdurun sürekli biçimde kendini savunamayacak bir kimse olması aranmaz. Burada önemli olan, suçun işlendiği anda mağdurun kendisini savunamayacak durumda olmasıdır.

 

Kadına Karşı Kasten Öldürme:

Bu nitelikli hal, 12.05.2022 tarihinde kabul edilen 7406 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. Maddesi ile kabul edilmiştir. Anılan düzenlemenin, kadın cinayetlerinin artış göstermesi ve bu konuda yoğun kamuoyu baskısı oluşması sebebiyle ihdas edilmiş olduğu kanaatindeyiz. Bu makalenin “mağdur” başlıklı kısmında da ifade etmiş olduğumuz üzere, kasten öldürme suçuyla korunan hukuki yarar insan yaşamı olup, mağdura ait cinsiyet, dil, ırk ve benzeri özellikler suçun meydana gelmesinde dikkate alınmamalıdır. Nitekim insan yaşamının değeri hukuk nezdinde çeşitli özelliklerle tayin edilemez. Bu nitelikli halin pozitif ayrımcılık olarak da değerlendirilemeyeceği kanaatindeyiz. Nitekim anılan hükümle kadınlar hakkında bir kolaylık ve herhangi bir hukuksal statü sağlanmamakta, aynı fiil sebebiyle sırf mağdurun cinsiyeti sebebiyle farklı cezalara hükmolunmaktadır.

 

Suçun Kişinin Yerine Getirdiği Kamu Görevi Nedeniyle İşlenmesi:

Burada kamu görevinin yerine getirilmesi, yalnızca 657 Sayılı Devlet Memurları Kapsamında bulunan memurları değil, ayrıca sözleşmeli, mevsimlik, devamlı veya geçici olup olmadığı fark etmeksizin bir kamu görevini gören herkesi kapsamaktadır. Bu bağlamda yasama, sağlık, yargı, kolluk veya mülki ve yerel idarelerde görev yapan kimseler bu madde kapsamında değerlendirilmelidir. Bu nitelikli halin uygulanması, suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesine bağlı olduğundan, mağdurun veya failin salt kamu görevi yerine getirmesi bu maddenin uygulanması için yeterli değildir. Suçun muhakkak bu kamu görevi sebebiyle işlenmiş olması gerekir. Örneğin, bir memurun şahsi borcunu ödeyememesi sebebiyle alacaklı tarafından öldürülmesi halinde bu nitelikli hal uygulanmaz.

Madde kapsamında bir kamu görevi arandığından, suçun görevin kötüye kullanılması veya yetki aşımı gibi sebeplerle işlenmesi halinde ortada hukuki bir kamu görevi de olmadığından bu hüküm uygulanmaz. Hatta bu hallerde, doktrinde de haklı olarak ifade edilmiş olduğu üzere, fail hakkında haksız tahrik hükümleri uygulanabilir[10]. Bu hale örnek olarak, gözaltındaki şahsa işkence uygulayan kolluk görevlisinin daha sonra bu sebeple işkenceye uğrayan şahıs tarafından öldürülmesi gösterilebilir.

Belirtmek gerekir ki, 15.04.2020 tarihinde kabul edilen 7243 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 28. Maddesiyle 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun ek 12. Maddesine eklenen fıkra neticesinde özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel de görevleri sebebiyle kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından kamu görevlisi sayılacaktır. Böylece, anılan hüküm ile özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan radyoloji tekniklerleri, hemşireler ve hekimler gibi görevlilere karşı işlenen kasten öldürme suçu bakımından da bu nitelikli halin uygulanması mümkün hale gelmiştir.

 

Bir Suçu Gizlemek, Delillerini Ortadan Kaldırmak veya İşlenmesini Kolaylaştırmak Ya Da Yakalanmamak Amacıyla Kasten Öldürme:

Bu bentte öngörülen nitelikli hal, elbette ki suçların üstünün örtülmesinin önlenmesi ve yargılamanın engellerle karşılaşmaması amacına özgüdür. Bu nitelikli hal, örneğin, bir suç hakkında görgüsü olan tanığın kasten öldürülmesi, hırsızlık yapma amacıyla bekçinin kasten öldürülmesi yahut yakalama esnasında kolluk görevlisinin kasten öldürülmesi biçiminde tezahür edebilir. Burada ayrıca, gizlenen, delilleri ortadan kaldırılan veya işlenmesi kolaylaştırılan diğer suç bakımından ayrıca cezaya hükmolunur. Bunların bileşik suç olarak kabulü mümkün değildir.

 

 

Bir Suçu İşleyememekten Dolayı Duyduğu İnfialle Kasten Öldürme:

Bu nitelikli hal ile failin suç işlemesine mağdur veya üçüncü bir kişi tarafından engel olunması durumunda rastlanır. Örneğin, cinsel saldırı gerçekleştirmeye teşebbüs eden bir failin mağdur tarafından savuşturulması ve bu sebeple şiddetli öfkeye kapılan failin mağduru öldürmesi veya hırsızlık için bir kimsenin konutuna giren kimsenin evde olan mağdurun direnişiyle karşılaşması nedeniyle mağduru öldürmesi. Bu gibi hallerde de fail hem teşebbüs ettiği fakat tamamlayamadığı suç nedeniyle hem de kasten öldürme suçu nedeniyle ayrı ayrı cezalandırılmalıdır.

 

Kan Gütme Saikiyle Kasten Öldürme: 

Kan gütme saiki, genel olarak birden çok aile arasında yaşanan ve çoğunlukla bir aile ferdinin diğer bir aile ferdi tarafından öldürülmesi veya bir başka haksızlığın meydana getirilmesi sebebiyle, “dişe diş, kana kan” anlayışıyla ortaya çıkan ve salt öç alma amacıyla gerçekleştirilen suçları ifade etmektedir. Ancak, kasten öldürme suçunun “kan gütme saikiyle” işlendiğinin kabulü için suçun bir görev bilinci altında işlenmiş olması ve şart olmasa da ilk haksızlık üzerinden belirli bir zamanın geçmiş olması gerekir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu nitelikli halin uygulanabilmesi için kasten öldürmenin doğrudan önceki haksızlık sebebiyle işlenmesi, araya bir başka sebebin girmemiş olması gerekir. Nitekim burada aranan, kasten öldürme suçunun altında doğrudan öç alma kastı ve nedeninin bulunmasıdır[11]. Bu halde, örneğin, mağdur daha evvel sanığın bir akrabasının yaşamına kast etmiş olsa da sanığın kasten mağduru kasten öldürmesindeki amaç kira ilişkisi veya alacak gibi öç alma saikinden başka ise bu nitelikli halin uygulanmaması gerekir. Ayrıca sanığın kan gütme saikiyle hareket etmekle birlikte hata sonucu öldürmek istediği kimseden bir başkasını öldürmesi halinde de bu nitelikli hal uygulanmayacaktır[12]. Nihayet belirtmek gerekir ki, bu nitelikli halin uygulanmasında esas koşul kan gütme saiki olduğundan, failin mağdur tarafından gerçekleştirilen önceki haksızlık sebebiyle şiddetli bir öfke veya üzüntüye kapılması sebebiyle kasten öldürme suçunu işlemesi halinde, burada kan gütme saikinden bahsedilemeyeceğinden bu nitelikli hal uygulanmamalıdır. Bir başka deyişle, haksız tahrik hükümleri ile kan gütme saikiyle kasten öldürme suçunun bir arada bulunması teorik olarak mümkün değildir.

 

Kasten Öldürme Suçunun Töre Saikiyle İşlenmesi:

Töre saikiyle kasten öldürme suçundan anlaşılması gereken, belirli bir topluluğun benimsemiş olduğu ahlaki değerlere aykırı hareket eden bir kimsenin bu sebeple, bu belirli topluluk nezdinde itibar kaybetmemek yahut kazanmak için topluluğun üyelerinden biri tarafından kasten öldürülmesidir. Töre saikiyle işlenen kasten öldürme suçları, örneğin sırf bir aile veya aşiret büyüğüne saygısızlık yapılmış olması, bir kimsenin, ailesinden rıza almaksızın kızı ile evlenmiş, birlikte yaşamış veya cinsel birliktelik yaşamış olması gibi sebeplere dayanan suçlardır. Bu halde, kasten öldürme suçunun töre saikiyle işlenmiş olduğunun kabulü için suçun sırf mağdurun belirli bir topluluğun benimsemiş olduğu ahlaki değer yargılarını ihlal etmiş olması sebebiyle toplumun üyelerinin saygılarını kazanmak veya onlar nezdinde itibar kaybetmemek amacıyla işlenmiş olması gerekmektedir[13]. Daha evvel Yargıtay kararlarında kasten öldürme suçunun gerçekleşmesi için bir “aile kararının” bulunması gerekli görülmekteyken, artık bu unsur nitelikli halin uygulanmasında bir ölçüt olarak kabul edilmemektedir. Bu nitelikli halde de kan gütme saikiyle kasten öldürmede olduğu gibi, suçun yalnızca bir amaca özgülenmesi gerekir. Fail suçu, yalnızca töre saikiyle değil de örneğin mağdurun kendisine hakaret etmesi, yaralaması gibi haksız bir fiil veya sözleşmesel bir ilişki sebebiyle işlemişse bu nitelikli hal uygulama alanı bulmaz.

Keza aynı şekilde, suçun haksız tahrik etkisi altında işlenmiş olması, suçun şiddetli elem veya öfke sebebiyle işlenmiş olduğunu göstereceğinden, bu nitelikli hal ile haksız tahrik hükümlerinin uygulanması da uygun değildir.

 

Hukuka Uygunluk Nedenleri ve Kusurluluğu Azaltan Haller:

Kasten öldürme suçu bakımından, 5237 Sayılı Kanun’un 25. maddesinde düzenlenen meşru savunma ve zorunluluk hali, 24. Maddesinde düzenlenen kanunun hükmü veya amirin emri, 26. maddesinde düzenlenen hakkın kullanılması ve 28. maddesinde düzenlenen cebir, şiddet, korkutma ve tehdit hukuka uygunluk sebepleri uygulanabilir. Keza Kanun’un 30. maddesinde düzenlenen hata, 31. maddesinde düzenlenen yaş küçüklüğü, 32. maddesinde düzenlenen akıl hastalığı, 33. maddesinde düzenlenen sağırlık ve dilsizlik ve 34. maddesinde düzenlenen geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma biçimindeki kusurluluğu azaltan nedenlerin uygulanması mümkündür. Bu hususlarda daha detaylı bilgi edinmek için “blog” bölümünde yayınlanan “Türk Ceza Hukukunda Kusur Yeteneğinin ve Kusur Yeteneğini Etkileyen Hallerin İncelenmesi” ile “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Bağlamında Kusurluluğu Ortadan Kaldıran Haller” başlıklı makalelerimize göz atabilirsiniz. Sayılanların aksine hukukumuzda kişilere yaşam hakları üzerinde tasarruf hakkı sağlanmamış olduğundan mağdurun rızası hukuka uygunluk sebebi bu suç hakkında uygulanmaz. Anılan sebeple, hukukumuzda mağdurun kendi rızası ile öldürülmesini ifade eden ötanazi uygulamaları da hukuka aykırı olup, bunlar hakkında kişinin rızası hukuka uygunluk nedeni de uygulanmaz.

Oluşa ve dosya kapsamına göre; Maktülün kızı …’ın, sanık …’ın oğlu sanık….’ın eşi olduğu, evliliğe rıza göstermeyen iki aile arasında bu sebeple husumet oluştuğu, olaydan 1 hafta kadar önce ….’ın evden ayrılarak babası olan maktül ….’ın evine gittiği, olay günü, … ile ….’ın, il merkezinde buluştukları, …’ın annesi ..’nin bunu öğrenmesi üzerine, eşi ….’ı aradığı, …’ın telefon etmek suretiyle sanık …’ı olay yerine çağırdığı gibi kızına ve damadına da telefon ederek onları da olay yerine çağırdığı, zaten çarşı merkezinde olan … ve …’ın olay yerine gittikleri sırada sanık … ile karşılaştıkları ve birlikte olay yerine geldikleri, burada kendilerini maktül ile birlikte maktülün eşi …., tanıdıkları… ve damadı …’ın kavga amacıyla bekledikleri, … ile …’ın, .. ile de maktül …’ın karşılıklı olarak başlangıçta kavgaya tutuştukları, maktülün, sanık …’ı batın bölgesinden karaciğer yaralanmasına neden olacak şekilde yaralaması ve bıçaklı saldırısının devam etmesi üzerine sanık …’ın da maktülü 3 bıçak darbesiyl öldürdüğü olayda;

Sanık …’ın, silahlı saldırı karşısında ve meşru savunma koşullarında hareket ettiğinin kabulü ile TCK’nun 25 ve CMK’nun 223/2-d maddeleri uyarınca beraatine karar verilmesi gerekirken eylemin tahrik altında işlendiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm tesisi … bozmayı gerektirmiş olup …” (Yar. 1. C.D. 02.07.2015 T. 2015/128 E. 2015/4128 K.)

 

Teşebbüs:

Kasten öldürme suçuna teşebbüs, failin kasten, öldürme sonucunu doğurmaya elverişli olan davranışları gerçekleştirmiş olmasına rağmen neticenin, yani ölümün failin elinde olmayan bir başka sebeple gerçekleşmemiş olması durumunda söz konusu olur[14]. Buna örnek olarak, failin mağdurun hayati bölgelerine, örneğin baş, karın, göğüs gibi bölgelerine silahla saldırmış olmasına rağmen mağdurun yaşamının hastanede yapılan tedavi sonucu kurtulması, failin mağduru iki defa bıçaklamasının ardından kolluk görevlileri veya üçüncü kişilerce zaptedilmiş olması, failin mağduru oldukça yüksek bir binadan aşağı atmasına rağmen mağdurun yumuşak bir zemine düşmesi sebebiyle hayatını kaybetmemiş olması gibi durumlarda söz konusu olabilir. Bu gibi hallerde, kasten öldürme iradesiyle gerçekleşen eylem neticeyi meydana getirmediğinden, teşebbüs hükümleri uygulanarak faile verilecek ceza miktarı indirilir. Nitekim Türk Ceza Kanunu’nun 35/2. Maddesinde suça teşebbüs halinde faile meydana gelen tehlikenin veya zararın ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine 13 yıldan 20 yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine 9 yıldan 15 yıla kadar ceza verileceği; diğer hallerde ise verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirim yapılacağı öngörülmüştür. Nihayet belirtelim ki, failin öldürmeye elverişli hareketleri işlemesinin ardından pişmanlık duyarak sonucu önlemeye çabalaması, örneğin mağduru hastaneye yetiştirmesi halinde teşebbüs hükümleri uygulanmayacaktır. Nitekim teşebbüs hükümleri ancak neticenin failin kontrolü dışında bulunan sebeplerle gerçekleşmediği hallerde uygulanabilir. Neticenin failin çabaları ile engellenmiş olması durumunda ise Türk Ceza Kanunu’nun 36. Maddesinde düzenlenen “gönüllü vazgeçme” hükümleri uygulanabilir.

 

Kasten Öldürmeye Teşebbüs ile Kasten Yaralama Suçu Arasındaki İlişki:

Karşılaşılan pek çok davada, sanığın mağdura öldürme kastı ile mi yoksa yaralama kastı ile mi saldırmış olduğu tartışılmaktadır. Nitekim birçok halde failin fiili işlemekteki sebebi, manevi dünyasında yatan amaç bilinememektedir. İşte bu sebeple, Yargıtay, işlenen suçun kasten öldürme veya kasten yaralama suçlarından hangisi olduğu konusunda belirli ölçütler geliştirmiştir. Buna göre, fail ile mağdur arasında önceye dayalı bir husumetin varlığı, örneğin taraflar arasında bir veya birden çok davanın görülmekte olması, taraflar arasında borç ilişkisinin var olması, taraflar arasında kan davası bulunması yahut ticari rakip olmaları gibi sebepler suçun tayininde dikkate alınmaktadır. Nitekim fail ile mağdur arasındaki şahsi sorunların niteliği ve bu sorunların boyutu failin suç işlemekteki amacını belirli hale getirebilmektedir. Bunun gibi, suçun tayininde suça konu olan yaralamanın sıklığı, kullanılan silahın ölümcül etkisi, silah ile mağdur arasındaki mesafe, yaralamanın ölümcül risk taşıyan bölgelerde gerçekleşip gerçekleşmemesi gibi unsurlardan istifade edilmektedir. Ayrıca uygulamada sanığın suçu işledikten sonra pişmanlık gösterip göstermediği, örneğin suçun işlenmesinin ardından sağlık görevlilerine haber verip vermediği, failin hareketlerine devam edebilme imkânına sahip olduğu halde devam etmemesi, failin eyleminin ardından mağdura ilk yardımda bulunup bulunmadığı veya neticenin gerçekleşmesini önlemeye yönelik herhangi bir teşebbüsünün bulunup bulunmadığı gibi hususlar da suçun tayininde önem taşımaktadır. Sayılanların yanısıra, failin suçu işlediği esnada içerisinde bulunduğu psikolojik durumu, failin olay anında gerçekleştirdiği hareketler, sarfettiği sözler ve suçun işlendiği zaman da suç vasfının tayininde rol oynamaktadır[15]. Tüm bu hususlar Yargıtay içtihatlarınca da kabul edilmiştir: “Evi terk eden ve dört gün boyunca kendisiyle irtibat kurmayan katılan A…’ya husumet besleyen sanığın, öldürmeye elverişli nitelikteki bıçakla hedef gözeterek katlanın sırt bölgesine 6 defa vurması, bu darbelerin haricinde bir kısmı katılanın boynunu hedef alan hamlelerinin de bulunması, engelleme nedeniyle eylemini sürdürümemesi, tanıkların ilk müdahalelerine rağmen sanığın eyleminde ısrar etmesi hususları bir arada değerlendirildiğinde, sanığın fiili ile açığa çıkan kastın öldürmeye yönelik olduğu, engel sebep nedeniyle eylemini tamamlayamadığı, sanığın aşırı alkollü olması, katılanın da bıçak darbelerinden korunmak için çaba göstermesi ve hareketli durumda olmaları nedeniyle darbelerin öldürmeye elverişli şiddete ulaşamadığı, husumetin bulunması, kullanılan aletin özelliği, darbe sayısı, hedef alınan vücut bölgeleri, engel durumun varlığı, olayın oluşumu ve gelişimi bir arada değerlendirildiğinde, eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak kabulü gerekmektedir”[16].

 

Manevi Unsur:

Kasten öldürme suçunun meydana gelmesinde genel kastın varlığı yeterlidir[17]. Genel kast, kasten öldürmenin suçu bakımından ölüm neticesinin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir (TCK m.21) Ayrıca failin eylemi özel bir saik ile gerçekleştirmesi gerekmez. Başka deyişle suçun oluşmasında fiilin ağır derecede hasta olan mağdurun acılarına son vermek, kan davası gütmek veya intikam gibi çeşitli sebeplerle işlenmiş olmasının suçun oluşması bakımından etkisi yoktur. Ancak kan davası gütme örneğinde olduğu gibi suçun işlenmesine temel olan bazı saiklere suçun nitelikli hallerinde yer verilmiştir. Aynı zamanda, kasten öldürme suçunun olası kast ile de işlenmiş olması mümkündür[18]. Olası Kast, 5237 Sayılı Kanun’un 21/2. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, kişinin suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen faiili işlemesi olası kastın varlığını işaret eder. Olası kast ile öldürme, çoğu zaman düğün veya askerlik kutlamaları esnasında havaya ateş açılması ve mermilerin düşerken bir veya birden çok kimseye isabet ederek hayatını kaybetmesi örneği ile özdeşleşir. Bunun gibi, failin aracıyla şehir içi ve kalabalık bir caddede hız sınırının oldukça üzerinde seyretmesi ve bu sebeple çarparak bir kimseyi öldürmüş olması veya bir müteaahhidin inşa ettiği yapıda mevzuatta öngörülen yeterlilikleri sağlamayan ve kalite ve sağlamlığı bulunmayan malzemeler kullanması ve binanın çökmesi sebebiyle bir veya birden çok kimsenin yaşamını kaybetmesi halinde de olası kast ile öldürmenin varlığından söz edilebilir. Bu halde, faile verilecek ceza ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ise müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezası ise 20 yıldan 25 yıla kadar hapis cezasına hükmolunması gerekir.

 

İçtima:

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesinde zincirleme suça ilişkin hükümler yer almaktadır. Zincirleme suç iki halde söz konusu olur. Bunlardan ilki, failin bir suç işleme kararının icrası kapsamında bir kimseye karşı farklı zamanlarda aynı suçu birden çok defa işlemesi halidir. Burada failin suç işleme kastı her eylem bakımından birdir. İşlenen ikinci suç bakımından yeni bir suç işleme kastı bulunmamakta, hareketler tek bir kast ile gerçekleştirilmektedir. Bu suç tipi, öğretide “müteselsil suç” olarak adlandırılmaktadır. Zincirleme suçun söz konusu olduğu ikinci hal ise aynı suçun tek bir fiille birden çok kişiye karşı işlenmesidir. Örneğin bir evin yakılarak içersinde bulunan birçok insana karşı kasten öldürme suçunun işlenmesi. Bu şekilde işlenen suçlar ise “aynı neviden fikri içtima” olarak tanımlanmaktadır. Kasten öldürme suçunun söz konusu olduğu her iki halde de zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır. Nitekim ilgili maddenin üçüncü fıkrasında, maddenin kasten öldürme suçu bakımından uygulanmayacağı açıkça öngörülmüştür. O halde, kasten öldürme suçu bakımından ancak Kanun’un 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima hükmü uygulanabilir. Fikri içtima ise failin tek bir hareket ile birden fazla farklı suçu meydana getirmiş olmasıdır. Fikri içtima halinde faile işlemiş olduğu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suç bakımından ceza verilmesi gerekir. Az evvel belirtmiş olduğumuz örnek nazara alınırsa, bir evi yakarak birden fazla insanın ölümüne yol açan fail, ayrıca yangın çıkardığı için Kanun’un 170. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu sebebiyle cezalandırılmamalıdır.

 

İştirak:

Kasten öldürme suçunun, birden çok kişi tarafından, dolaylı faillik, azmettirme ve yardım etme suretiyle işlenmesi mümkündür. Suçun birden çok kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, faillerden her biri neticeyi yani ölümü gerçekleştirmeye elverişli hareketleri icra etmiş ancak neticenin hangi failin hareketinden kaynaklandığının tespit edilemediği hallerde her bir failin kasten öldürme suçu sebebiyle cezalandırılması gerekir[19]. Ancak bunun için, faillerin ortak bir suç işleme kararı ile hareket etmiş olmaları beklenir. Diğer failin veya faillerin kasten öldürme suçunu işleme kararına iştirak etmeksizin, söz gelimi yalnızca gözcülük yapmış olan fail yardım eden sıfatıyla cezalandırılmalıdır. Nitekim bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.06.2014 tarihli ilamında da vurgulanmıştır. Anılan ilama göre, “Somut olayda sanık H.’ın eyleminin, suçun işlenmesinden önce maktulün işyerinde bulunduğunu bildirmek ve suçun işlenmesi sırasında da kasten öldürme suçunun azmettiricisi olan sanık Y. ile birlikte olay yerini görmeyen bir noktada araç içerisinde bekleyip eylemden sonra olay yerinden kaçmaya yardımda bulunmaktan ibaret olması karşısında, suça iştirakinin, suçun işlenmesinden önce maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak, eylem sonrasında da olay yerinden kaçışa yardım etmek suretiyle yardım eden niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Zira, sanığın suçun işlenişi üzerinde diğer sanıklarla birlikte hakimiyet kurduğunu gösterir dosya içerisinde herhangi bir delil bulunmamaktadır”[20].

 

Suçun işlenmesinde, örneğin, akıl hastalığı bulunan veya yaşı küçük bir başka kimseyi araç olarak kullanan fail kasten öldürme suçu sebebiyle cezalandırılır. Araç olarak kullanılan kimsenin kusur yeteneğinin bulunmaması halinde bu kimseyi araç olarak kullanan failin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır (TCK m.37/2). Keza kasten öldürmeye azmettiren de kasten öldürme suçu sebebiyle cezalandırılır. Kanun’un 38/2. Maddesi uyarınca, üstsoy ve altsoy hısımlığından doğan nüfuzun kötüye kullanılarak suça azmettirilmesi veya çocukların suça azmettirilmesi halinde azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Azmettirenin belirli olmaması halinde, azmettirenin belirlenmesini sağlayan fail hakkında ceza indirimi yapılabileceği öngörülmüştür. Ancak kanunun lafzından anlaşılacağı üzere bu indirimin yapılması mecburi değildir. Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işlemek kararını güçlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardım edeceğini vaat eden, suçun işlenişinde yol gösteren veya suçun işlenmesinde kullanılacak araçları sağlayan ve suçun işlenmesinin öncesinde veya işlenmesi sırasında suçun işlenmesini kolaylaştıran kimseler ise yardım eden sıfatıyla suçtan sorumlu olur (TCK m.39/2). Bu hallerde, yardım edene verilecek ceza ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine 15 yıldan 20 yıla; müebbet hapis cezasını gerektiren hallerde 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıdır.

 

Kasten Öldürme Suçundan Doğan Maddi ve Manevi Tazminat Davası:

Özel hukukta kasten öldürme suçu da diğer suçlar bakımından olduğu gibi haksız fiil olarak nitelendirilir. Haksız fiil sebebiyle tazminat davaları ise 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. ve takip eden maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, “kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür (m.49/1). Bu halde, haksız fiil sebebiyle tazminat elde etmenin iki şartı olduğu ifade edilebilir. Bunlar, haksız fiili meydana getirenin fiili işlemesinde kusurunun bulunması ve işlenen fiilin hukuka aykırı olmasıdır. Hal böyleyken, kasten öldürme suçu bakımından tazminata hükmedilebilmesi için failin kusur yeteneğine sahip bulunması, haksız fiili kast, olası kast, taksir veya bilinçli taksir düzeyinde bir kusurla ile işlemiş olması ve nihayet fiilin hukuka aykırı olması gerekir. Kusur yeteneğini etkileyen haller ise “yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik ile geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma” halleridir. Ancak bu haller Kanun’da belirli derecelere tanzim edilmiş olup, bunlar her halde kusurluluğu ortadan kaldırmaz. Örneğin, yaş küçüklüğü halinde fiili işlediği sırada 12 yaşını doldurmamış olan failin ve 12 yaşını doldurmuş olup 15 yaşını doldurmamış olan failin meydana getirdiği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğine sahip olmadığı hallerde ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. Buna karşılık, Kanunumuz işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğine sahip olan 12-15 yaş arası çocuklar ile her halde 15 yaşını doldurmuş olup 18 yaşını doldurmamış olan çocukların kusur yeteneğinin bulunduğu ilkesini benimsemiştir. Kusur yeteneğine ilişkin diğer haller hakkında detaylı bilgi edinmek için “Türk Ceza Hukukunda Kusur Yeteneğinin ve Kusur Yeteneğini Etkileyen Hallerin İncelenmesi” başlıklı makalemize göz atabilirsiniz. Haksız fiil nedeniyle tazminata hükmedilmesinin diğer şartı ise söz edilmiş olduğu gibi “hukuka aykırılıktır”. Esasen Türk Ceza Kanunumuzda düzenlenen bütün tipik suçlar hukuka aykırı kabul edilmektedir. Ancak, failin suçu işlerken bir hukuka uygun sebebiyle işlemesi halinde meydana gelen fiil hukuka aykırılık unsurunu taşımaz ve bu fiillerden dolayı tazminata hükmedilmez (TBK m.63). Kanunumuzda düzenlenen hukuka uygunluk sebepleri ise “kanun hükmünün yerine getirilmesi, yetkili merciin emrinin yerine getirilmesi, haklı savunma (meşru müdafaa), zorunluluk hali, hakkın kullanılması ve ilgilinin rızasıdır. Kasten öldürme suçu bakımından kanun hükmünün veya yetkili merciin emrinin yerine getirilmesi çoğunlukla kolluk görevlilerinin görevini ifa ederken 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 16. Maddesinde, 2803 Sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun 11. Maddesinde ve 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 87. ve muhtelif maddelerinde düzenlenen zor ve silah kullanma yetkisini kullanmaları sonucu kasten öldürme suçunun meydana gelmesi hallerinde söz konusu olmaktadır. Haklı savunma, örneğin, bir kimsenin öldürme veya bir başka suç işleme kastıyla bir diğerine saldırması ancak saldırıya uğrayan kimsenin bu saldırıyı savurmak için saldıranı öldürmesi gibi hallerde söz konusu olur. Zorunluluk (ıztırar) hali ise Kanun’da şu şekilde düzenlenmiştir: “Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” (TCK m.25/2). Kasten öldürme suçu bakımından hakkın kullanılması, hekimlerin özellikle organ ve doku nakli gibi zor ve komplike ameliyatlar sırasında işlemiş olduğu suçlar hakkında söz konusu olabilir. Son olarak, daha evvel de ifade edilmiş olduğu gibi, kasten öldürme suçunda mağdurun rızasına hukuki önem atfedilmediğinden, bu hukuka uygunluk sebebinin kasten öldürme suçu bakımından uygulanması mümkün değildir. Hukuka uygunluk nedenleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için “5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Bağlamında Kusurluluğu Ortadan Kaldıran Haller” başlıklı makalemize göz atabilirsiniz.

Kasten öldürme suçunu işleyen fail bakımından kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden bulunmadığı ve fiil bakımından uygulanacak bir hukuka uygunluk sebebinin de olmadığı hallerde 6098 Sayılı Kanun uyarınca maddi ve manevi tazminat talep edilebilir. Haksız fiil sebebiyle ölüm neticesinin gerçekleşmiş olduğu hallerde zararlar özellikle “cenaze giderleri, ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ve çalışma kaybının azalması veya yitirilmesinden doğan kayıplar ve ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar”dır. Ancak, hükmün lafzından anlaşıldığı üzere, bu zararlar sınırlayıcı (tahdidi) olarak sayılmamıştır. Bir başka deyişle, bunlar dışında doğan zararların bulunması halinde bu zararlar da tazminat talebine konu edilebilirler. Cenaze giderlerine ilişkin zararlar bu giderleri karşılayan kimseler tarafından talep edilebilir. Bu kimselerin özel olarak ölenin kan veya kayın hısmı, çocukları veya eşi olması gibi bir zorunluluk yoktur. Örneğin, cenaze giderleri ölenin bir arkadaşı tarafından karşılanmışsa bu giderler failden talep edilebilir. Tedavi giderleri hususunda da aynı durum geçerli olup, giderlerin kimlerce karşılanmış olduğu tazminat talebi bakımından önem taşımaz. Ancak, tedavi gidelerleri ölenin malvarlığından karşılanmışsa, bu zararların ölenin yasal mirasçıları tarafından, birlikte talep edilmesi gerekir. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler, ölenin bakmakta olduğu üst ve altsoyu ve kayın hısımları gibi akrabaları olabileceği gibi, söz gelimi ölenin burs vermekte olduğu ve ölenle akrabalık bağının bulunmadığı bir öğrenci de olabilir. Ancak, kasten öldürme suçu neticesinde babasını kaybeden ve herhangi bir özrü olmayan, çalışmasına herhangi bir mani bulunmayan 28 yaşındaki davacının destekten yoksun kalma sebebiyle tazminat talebi Yargıtay 4. Hukuk Dairesince reddedilmiştir[21]. Bu halde, içtihatlar uyarınca, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilebilmesi için davacıların yaşlılık, çocukluk veya herhangi bir başka haklı sebeple kendi geçimini sağlamaya elverişsiz olmaları gerekir denilebilir. Kanun’un 56/2. Maddesinde ise ölüm sebebiyle manevi tazminat hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, ölenin yakınları lehine de ölüm nedeniyle uğramış oldukları manevi zarar sebebiyle tazminata hükmedilebilecektir. Burada önemli olan husus, tazminat talebinde bulunan kimselerin failin kusurunu ve kendileri bakımından doğan zararı ispat etmeleri gereğidir. Zararın tam ve kesin olarak ispat edilemediği hallerde hâkim, hayatın olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri dikkate alarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler (TBK m.50/2). Hâkim, tazminatın kapsamını, yani miktarını ve ödenme biçimini somut olayın özelliklerini dikkate alarak hakkaniyete uygun olarak belirler. Hâkim, tazminatın tek bir seferde peşin olarak ödenmesine hükmedebileceği gibi, belirli bir zamana yayılarak ödenmesine (irat) de karar verebilir (TBK m.51). 

İfade etmek gerekir ki, hâkim, kasten öldürme suçunu işleyen fail hakkında yapılan ceza yargılamasında tespit edilen kusur oranı, zarar miktarı ve ceza hukuna ilişkin sorumluluk kurallarıyla bağlı değildir. Hatta failin ceza yargılamasında beraat etmiş olması halinde dahi, hukuk yargılamasında tazminata hükmedilebilir. Ancak Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca hâkim, ceza yargılamasında tespit edilen maddi olgular ile bağlıdır. Örneğin, failin mağdura beş metre yakınlıktan üç defa ateş etmiş olduğunun ceza mahkemesi kararı ile sabit olması veya failin suçu haksız tahrik etkisi altında işlemiş olduğunun ceza mahkemesince tespit edilmiş olması halinde, hukuk mahkemesi de bu olgu ile bağlı olur.

Nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin bir kararında da bu husus vurgulanmıştır. Buna göre, “Ceza mahkemesinin maddi vakıaların belirlenmesine ilişkin mahkûmiyet kararı hukuk hâkimi yönünden bağlayıcı olup, taraflar yönünden kesin delil niteliği taşır. …1.Ağır Ceza Mahkemesinin E:2004/343, K:2006/305 sayılı ilamıyla sanık davalıların mütevaffa …’e yönelik eylemlerini haksız tahrikle gerçekleştirdikleri gerekçesiyle ceza indirimi yapılmıştır. Şu halde; davalıların müteveffa …’e yönelik eylemini haksız tahrik altında gerçekleştirdiği ceza dosyasında maddi vakıa olarak belirlenmiştir. Hukuk hâkimi de bu tespit ile bağlıdır. … mirasçıları davacılar … ve … yararına hükmedilen manevi tazminat yönünden de matematiksel oranda olmamak üzere uygun bir indirim yapılması gerekirken manevi tazminat isteminin tümden kabulü usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir” (Yar. 4. H.D. 2017/4993 E. 2018/506 K.).

Kasten öldürme suçundan doğan tazminat davaları hakkında belirtilmesi gereken bir diğer husus ise zamanaşımı kuralıdır. Anılan kurala göre, “tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır” (TBK m.72). Türk Ceza Kanunu’nun 66. Maddesinde ise dava zamanaşımı kuralları öngörülmüştür. Buna göre, kasten öldürme suçunun nitelikli halleri bakımından zamanaşımı 30 yıl, basit halinde ise 25 yıldır. Bu halde, kasten öldürme suçu bakımından 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. Maddesinde öngörülen zamanaşımı süresi geçmiş olsa dahi suçun vasfına göre 30 ve 25 yıllık süreler içerisinde maddi ve manevi tazminat davası açılmasına bir engel bulunmamaktadır.

 

Kasten Öldürmeye Teşebbüsten Doğan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları:

6098 Sayılı Kanun’un 54. Maddesinde haksız fiilden doğan bedensel zararlar sebebiyle talep edilecek tazminat konusu düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, bedensel zararlar özellikle “tedavi giderleri”, “kazanç kaybı”, “çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar” ve “ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplardır”. Bu halde, ameliyat ve hastaneye ilişkin yapılan tüm masrafların, haksız fiil nedeniyle çalışamadığı günlere ilişkin kazanç kaybının, çalışma gücünün kaybı nedeniyle doğan zararların ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararların tazmini talep edilebilir. Bu zararlardan ilk ikisi açıkça anlaşılabildiğinden, bu hususlarda açıklama yapmaya luzüm görmüyoruz. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ile ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar ise uğradığı haksız fiil sonucunda yaralanarak, mesleğini eskisi gibi sürdüremeyecek olan, bu sebeple de mağdurun gelirinde bir azalma olmasının muhtemel olduğu hallerde söz konusu olur. Örneğin, haksız fiil sonucu bir cerrahın kolundan yaralanması ve işlev kaybı, keza bir pilotun gözünden yaralanması bu durumlara örnektir. Tazminat miktarı olayın koşullarına, çalışma gücündeki azalmaya ve gider kaybı gibi hususlara göre hâkim tarafından takdir edilecektir. Belirtmek gerekir ki, haksız fiilin meydana gelmesine mağdurun yol açmış olduğu, örneğin haksız tahriğin bulunduğu hallerde tazminat miktarının indirilmesi gerekir.

 

Bu husus, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bir kararında “Dosya kapsamından; … Ağır Ceza Mahkemesinde sanık olarak yargılanan davalıya verilen hapis cezasından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesi gereği 1/4 oranında haksız tahrik indirimi yapıldığı ve verilen bu hükmün Yargıtay tarafından onanmak suretiyle kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davaya konu olayda; davalının eylemini haksız tahrik altında gerçekleştirdiği maddi vakıa olarak kesinleşmiş ceza kararı ile tespit edilmiştir. Bu durumda; talep edilen manevi tazminattan matematiksel olmak üzere bir indirim yapılması gerekirken istemin aynen kabulü doğru olmamış, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir” biçiminde ifade edilmiştir (Yar. 4. H.D. 04.12.2017 T. 2016/1663 E. 2017/7919 K.).

 

 

 

Netice:

Yukarıda detaylı biçimde izah etmiş olduğumuz üzere, kasten öldürme suçu insan hayatını koruma amacını taşıyan bir suç tipidir. Bu suçun meydana gelmesinin sonucu fail bakımından duruma göre, kural olarak, müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Faile verilecek ceza, olay hakkındaki delillerin değerlendirilerek faillik durumunun belirlenmesi, olayda herhangi bir hukuka uygunluk nedeninin veya kusurluluğu azaltan ya da ortadan kaldıran bir nedenin bulunup bulunmadığının tespit edilmesinin ardından mümkün olacaktır. Kasten öldürme suçunun teşebbüs aşamasında kalmış olması halinde mağdur, maddi ve manevi zararını karşılamak için tazminat davası açma hakkına sahiptir. Suçun tamamlanması halinde ise şartları bulunmakta ise mağdurun yakınları ve onun desteğinden yararlananlar aynı hakka sahiptirler.

[1]Gökcen, A. , Balcı, M. “KASTEN ÖLDÜRME SUÇU (TCK. M. 81)”. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi 17 (2011 ): 95-218, s. 100.

 

 

[2] TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku (15. Bs.), s.139, Seçkin, Ankara, 2017.

[3] Dönmezer, Sulhi, Ceza Hukuku Özel Kısım (9. Bs), s.13, Sulhi Garan Matbaası Koll. Şti., İstanbul, 1974.

[4] TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s.146.

[5] Yar. CGK, 22.04.2014 T. 2013/1-270 E., 2014/197 K.

[6] TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s.152.

[7] Yar. 1. C.D., 16.11.2015, 2015/1226 E., 2015/5501 K.

[8] Dönmezer, Sulhi, Ceza Hukuku Özel Kısım, s.39.

[9] [9] Bayraktar, K. “Kasten Adam Öldürme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi 19 (2013): 57-78, <dergipark.org.tr>, s.74.

 

[10] Dönmezer, Sulhi, Ceza Hukuku Özel Kısım, s.31.

[11] Yar. 1. C.D., 7.6.2016 T. 2015/4382 E., 2016/2953 K.

[12] Yar. CGK, 14.01.2014 T.2013/1-530 E., 2014/1 K.

[13] TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s.168.

[14] Şen, E., Aksüt, E. “Öldürmeye Teşebbüs ile Kasten Yaralama Mukayesesi ve Uygulama Sorunları”, TBB Dergisi 2013 (109), s. 337.

[15] Bayraktar, K. “Kasten Adam Öldürme”, s.68.

[16] Yar. CGK, 17.03.2015 T. 2014/594 E., 2015/53 K.

[17] Bayraktar, K. “Kasten Adam Öldürme”, s.71.

[18] Gökcen, A. , Balcı, M. “KASTEN ÖÜRME SUÇU (TCK. M. 81)”, s.125.

 

[19] TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s.193.

[20] Yar. CGK, 03.06.2014 T. 2014/1-109 E., 2014/305 K.

[21] Yar. 4. H.D., 2017/4993 E., 2018/506 K.

Öneri, soru ve taleplerinizi iletişim formunu doldurarak bize iletebilirsiniz.