Türk Medeni Hukukunda Saklı Pay ve Tenkis Davasının İncelenmesi

Özet:

Saklı pay, kanunen tayin edilmiş bulunan belirli kimselerin üzerinde hak sahibi bulunduğu ve mirasbırakanın kanunen öngörülmüş bulunan özel sebeplerden biri bulunmadıkça (mirastan yoksunluk sebepleri, ıskat, mirastan feragat sözleşmesi) üzerinde herhangi bir şekilde tasarruf edemeyeceği ve kısıtlayamayacağı tereke paylarını ifade eder. Saklı paylı mirasçılar, mirasbırakanın altsoyları, eşi, ana ve babasından ibarettir. Bunlar dışında saklı paylı mirasçı yoktur. Saklı pay, miras hukukunda hâkim olan ve kaynağını Roma hukukunda bulan irade serbestîsi ilkesine zıtlık teşkil eder. Gerçekten, miras hukuku bağlamında irade serbestîsi, bir kimsenin ölüme bağlı tasarrufları ve sağlararası bağışlamaları ile kendi malvarlığını dilediğince yönetmesi ve tasarruflarda bulunabilmesini ifade eder. Saklı pay ise mirasbırakanın malvarlığı üzerindeki irade hâkimiyetini sınırlayan bir kurum olarak ortaya çıkmaktadır. İşte bu durumda menfaatlerin (irade ve ailenin korunması) çatışması söz konusu olur ve kanun koyucu bu çatışmayı mirasbırakanın malvarlığının belirli bir kesimi üzerinde tasarruf edebileceği (tasarruf oranı) ve belirli bir kesimi üzerinde ise tasarrufta bulunamayacağını (saklı pay) düzenlemek sureti ile gidermeyi amaçlamıştır.
Bir terekede hakkı bulunan yasal mirasçıların her birinin mirasbırakanın altsoyunu teşkil ettiği hallerde saklı pay, terekenin yarısına (%50) ilişkindir. Bu halde mirasbırakan, ölüme bağlı tasarrufları ile terekenin diğer yarısı üzerinde istediği tasarrufları meydana getirebilir. Terekede hakkı bulunan yasal mirasçıların mirasbırakanın annesi ve babasından ibaret olduğu durumlarda bunların saklı payı terekenin çeyreğine (%25) ilişkindir. Bu halde mirasbırakan, ölüme bağlı tasarrufları ve sağlararası bağışlamaları ile terekenin kalan kısmı üzerinde (%75) tasarruf etmekte serbesttir. Son olarak, sağ kalan eşin saklı payının incelenmesi gerekir. Sağ kalan eşin, mirasbırakanın altsoyu, anne ve babası ile birlikte yasal mirasçı olduğu hallerde, sağ kalan eşin saklı payı, yasal miras payının tamamına ilişkindir. Bu halde, sağ kalan eşin saklı payı, mirasbırakanın altsoyu ile birlikte yasal mirasçı olduğu hallerde terekenin %25’ine; mirasbırakanın anne ve babası ile birlikte yasal mirasçı olduğu hallerde terekenin %50’sine ilişkindir. Nihayet, sağ kalan eşin bunlardan başka yasal mirasçılar ile birlikte mirasçı olduğu hallerde bunun saklı payı, yasal miras payının %75’inden ibarettir.

Tereke Mevcudunun Saptanması:

Bilindiği üzere tereke, mirasbırakanın malvarlığının, şahısla kaim olmayan (miras ile intikali mümkün olan) haklarının ve borçlarının bütününü kapsar. Terekeye ilişkin tasarruf oranının ve saklı pay oranlarının belirlenmesi, söz konusu terekenin aktif ve pasif kısımlarının tespit edilmesi ile mümkün olur. Bunların belirlenmesi için öncelikle, mirasbırakanın terekesinin aktif kısmında yer alan mallarına değer biçilmesi gerekir. Biçilecek bu değer bakımından, mirasın açıldığı (mirasbırakanın öldüğü) tarih esas alınır ve bu değerlerin tespit edilmesinde objektif ölçütlere bağlı kalmak gerekir. Terekenin aktif kısmının belirlenmesinin ardından, mirasbırakanın borçlarından oluşan pasif kısmın tereke mevcudundan tasfiye edilmesi gerekir. Buna karşılık, yukarıdaki işlemlerin yapılması terekenin mevcudunun belirlenmesi bağlamında yeterli değildir. Nitekim kanun koyucu, terekeye eklenmesi ve ondan çıkarılması gereken çeşitli değerleri öngörmüş bulunmaktadır. Bunun gibi, mirastan ıskat, feragat veya mirastan yoksunluk nedenlerinin varlığı halinde de terekenin tasarruf ve saklı pay oranlarında değişiklik meydana gelmektedir. Aşağıda öncelikle terekeye eklenmesi ve ondan çıkarılması gereken değerler ve nihayet ıskat, mirastan yoksunluk ve mirastan feragat hallerinde tasarruf ve saklı pay oranında meydana gelecek değişiklikler incelenecektir.

Terekeye Eklenmesi Gereken Değerler:

Mirasbırakan, meydana getirmiş bulunduğu çeşitli tasarrufları ile üzerinde tasarruf edilemeyecek olan saklı payı ihlal etmiş olabilir. Mirasbırakanın saklı payı ihlal eden tasarrufları ölüme bağlı olabileceği gibi, sağlararası işlemlerden de ibaret olabilir. Bununla birlikte sağlararası tasarrufların terekeye eklenmesi ancak mirasta denkleştirme ve tenkis hükümlerine tabi olan sağlararası ivazsız kazandırmalar (bağışlama) bakımından söz konusu olur. Söz konusu kazandırmaların paradan ibaret bulunması halinde bunların doğrudan eklenmesi; buna karşılık, kazandırmaların bir eşya teşkil ettiği hallerde (örneğin antika bir saat, bir gayrimenkul, vs.) bu eşyaların bedelinin tespit edilmesi gerekir. Bu eşyaların borsaya kayıtlı olduğu hallerde borsa rayici bedelin tespitinde esas oluşturur. Buna karşılık, eşyanın böyle bir borsaya kayıtlı olmadığı ve rayicinin kesin olarak belirlenemediği hallerde bedelin tespitinde objektif ölçütlere bağlı kalmak ve dürüstlük kuralına uygun bir bedel tespit etmek gerekir. Burada belirtilmesi gereken bir husus örtülü bağışlamalara ilişkin bulunmaktadır. Örtülü bağışlama, bir kimsenin diğerine, cüz’i bir bedel karşılığında bir eşyayı temlik ettiği hallerde ortaya çıkmaktadır. Buradaki bedelin belirlenmesinde esas olan, temlik edilen eşyanın objektif değeridir. Örneğin, eşyanın objektif değerinin 250.000 TL olduğu, buna karşılık mirasbırakanın bunu 5.000 TL karşılığında bir diğer kimseye temlik ettiği hallerde örtülü bir bağış söz konusu olmaktadır. Yukarıdaki örnekte belirlenen eşyanın rayiç bedelini 250.000 TL teşkil etmekte ve mirasbırakan bunu 5.000 TL karşılığında devir etmektedir. Burada rayiç ve semen bakımından büyük bir orantısızlık bulunmaktadır ve böyle bir halde mirasbırakanın iradesinin satışa ilişkin değil, bağışlamaya ilişkin olduğunun kabul edilmesi gerekir. Bu son halde, sağlararası bir işlemin örtülü bağışlama olduğunun tespit edilmesi halinde, bu işlemin konusunun da tereke mevcuduna eklenmesi gerekir. Önemle belirtmek gerekir ki, tereke mevcuduna eklenmesi gereken malların bedelinin tespitinde mirasın açıldığı tarih esas alınır. Nitekim TMK m.575’e göre, “ Miras, mirasbırakanın ölümüyle açılır. Mirasbırakanın sağlığında yapmış olduğu mirasla ilgili kazandırmalar ve paylaştırmalar, terekenin ölüm anındaki durumuna göre değerlendirilir”.

Tenkise Tabi Kazandırmalar:

Türk Medeni Kanunu, çeşitli hükümlerinde mirasbırakanın tenkise tabi kazandırmalarını düzenlemiş bulunmaktadır. Buna göre;
• Mirasbırakanın, mirasçılık sıfatını kaybetmiş olan yasal mirasçısına miras hissesinden mahsup edilmek üzere meydana getirmiş bulunduğu sağlararası kazandırmalar (TMK m.565/b.1),
• Mirasbırakanın kendisine geri verilmemek şartı ile alsoyuna devrettiği malvarlığı değerleri, mirasbırakanın altsoyunu borçtan kurtardığı kazandırmalar veya mirasbırakanın altsoyuna alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi (TMK m.565/b.1),
• Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar (TMK m.565/b.2),
• Mirasbırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki bir yıl içinde âdet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar (TMK m.565/b.3).
• Mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar tenkise tabidir (TMK m.565/b.4).


İlk hal, mirasbırakanın, yasal mirasçısına belirli bir sağlararası kazandırmada bulunduğu ve bu kazandırmanın onun miras hissesinden indirileceğinin kararlaştırıldığı hallerde meydana gelir. Böyle bir kazandırmanın tenkise tabi olması, lehine kazandırmada bulunan mirasçının daha sonradan herhangi bir sebeple (ıskat, feragat, vs.) mirasçılık sıfatını kaybettiği durumlarda söz konusu olur. Lehine bağışlamada bulunulan yasal mirasçının mirasçılık sıfatını kaybetmemiş olduğu hallerde mirasta denkleştirme hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Bunun gibi, mirasbırakanın bu kazandırmasının mirasta iadeye tabi olmaması gerekir; aksi halde, bu kazandırma tenkise tabi değildir.

Mirasbırakanın, yasal mirasçısına belirli bir sağlararası kazandırmada bulunduğu ve bu kazandırmanın onun miras hissesinden indirileceğinin kararlaştırıldığı hallerde mirasbırakan, meydana getirdiği sağlararası kazandırma ile lehine kazandırma meydana getirmiş olduğu yasal mirasçısının ileride meydana gelmesi muhtemel olan miras hissesinden mahsup edilmesi iradesi ile hareket eder. Buna karşılık, gerçekte meydana gelen mirasbırakanın iradesinin aksine bir sonuçtur ve böyle bir halde mirasçılık sıfatını kaybetmiş bulunan mirasçının söz konusu kazanımı mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarının saklı paylarına tecavüz teşkil edeceğinden haksızlık oluşturur. Böyle bir halde mirasbırakanın meydana getirdiği bu tasarruf mirasta tenkise tabi olur ve bu değerin terekeye eklenmesi gerekir. Bunun gibi, mirasbırakanın geri verilmemek kaydı ile alsoyuna mal devrinde bulunduğu veya borçtan kurtarma yolu ile yapmış olduğu kazandırmalar ve alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi de tenkise tabi kalemlerdendir. Burada açıklanması gereken bir husus da mirasbırakanın altsoyuna kazandırdığı çeyiz ve kuruluş sermayesinin hangi şartlarda alışılmışın dışında kabul edileceğidir. Bir kazandırmanın olağanüstü olup olmadığı çeşitli esaslara bağlı olarak değişir. Örneğin bir tacirin, işletmesinin büyük ekonomik sorunlarla karşı karşıya olduğu bir anda kızına bir yat hediye etmiş olduğu halde bu, olağanüstü bir kazandırmadır. Buna karşılık, ekonomik koşulların ve bu doğrultuda işletmenin kazancının da iyi durumda olduğu bir durumda bu kazandırma olağan kabul edilebilir. Görüldüğü üzere burada mirasbırakanın mesleği ve kazancı önem taşıyan esaslar olmaktadır. Bunun gibi, kazandırmaların olağanüstü olup olmadığının tespitinde zaman, coğrafi konum ve dini öğeler gibi çeşitli unsurlar belirleyici olabilmektedir ve böyle bir tespitin her olay içinde kendi koşulları ile değerlendirilerek yapılması gerekir.

Mirasbırakanın tenkise tabi olan sağlararası kazandırmalardan bir diğerini ise miras haklarını önceden tasfiye etmek maksadını taşıyan kazandırmalarıdır. Bu halde, mirasbırakan, yasal mirasçılarından biri ile akdetmiş bulunduğu ivazlı mirastan feragat sözleşmesi ile diğer yasal mirasçılarının saklı payını ihlal eder. Bu durumda kazandırma mirasbırakanın malvarlığından çıkmış ise bunun tenkise tabi olduğu ölçüde tereke mevcuduna eklenmesi gerekir. Aksi halde, bu kazandırma terekeden çıkmadığından tereke mevcuduna ayrıca eklenmemesi gerekir.(1)
İvaz karşılığında mirastan feragat etmiş bulunan yasal mirasçıya karşı tenkis talebi yöneltildiği takdide, bu kimse aldığı kazandırmayı tamamen geri verip mirasın taksimine katılabileceği gibi tenkise tabi olan tutarı geri vermek imkanına da sahiptir.


Mirasbırakanın tenkise tabi olan sağlararası tasarruflarından üçüncüsünü onun serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar teşkil eder. Bu halde mirasbırakan, sağlararası bir tasarrufla bağışta bulunmakta ve bu bağıştan dönme (şartsız rücu) hakkını kendi ölümüne dek saklı tutmaktadır. İşte böyle bir tasarrufun tenkisi herhangi bir süre şartına bağlı olmaksızın saklı payı aştığı ölçüde talep edilebilir.

(1)- DURAL/ÖZ, Türk Özel Hukuku Cilt IV, Miras Hukuku, s.271, Filiz, İstanbul, 2018.

Bunun dışında kanun koyucu, mirasbırakanın mirasın açılmasından bir yıl öncesine dek yapmış olduğu ve adet gereği verilenler dışındaki bağışlamaları da tenkise tabi tutmuştur (TMK m.565/b.3). Önemle belirtmek gerekir ki, kanun hükmünde yer alan “adet gereği” ifadesi, dini bir vazifenin yerine getirilmesi veya ahlaki bir görevin ifası(2) niteliğindeki kazandırmalar ile olağan ve alışılmış hediyeleri de kapsar. Sağlarası bir bağışlamanın konusunu teşkil eden hediyenin alışılmış olup olmadığının saptanmasında kültür, din, coğrafya ve hediyeyi verenin mali gücü gibi çeşitli ölçütlerin esas alınması ve bu değerlendirmenin sonucunda hediyenin olağan olup olmadığını karar verilmesi gerekir.
TMK m.565/b.4 uyarınca, mirasbırakanın sırf saklı pay hükümlerini dolanmak amacı ile meydana getirdiği bağışlamalar da tenkise tabidir. Bu bendin uygulama alanı bulması genellikle, mirasbırakanın mirasın açılmasından bir yıldan fazla süre önce meydana getirmiş bulunduğu sağlararası ivazsız kazandırmalar açısından söz konusu olur. Nitekim mirasın açılmasından önceki bir yıl içerisine yapılmış söz konusu kazandırmaların tenkis edilmesi bir önceki bent uyarınca talep edilebilir. Bunun gibi, bu bent uyarınca tenkisi talep edilecek olan kazandırmanın bağışlama olması gerekir. Aksi halde, yani bir ivaz sonucunda meydana gelmiş kazandırmalarda, mirasbırakanın terekesinde kaim değer meydana geleceğinden tenkise tabi bir kazandırma olduğundan söz edilemez. Bu hususta mirasbırakanın meydana getirmiş olduğu bağışlamanın sırf saklı pay hükümlerini dolanmak amacıyla gerçekleştirildiğinin ispatı konusunda büyük güçlüklerle karşılaşılması muhtemeldir. İşte bu sebeple, öğretide geniş yorum yapmak suretiyle, mirasbırakanın söz konusu bağışlamayı meydana getirirken yasal mirasçıların saklı pay oranlarını aştığını bilmesi yeter ölçüt olarak kabul edilmiştir. Bu halde, mirasbırakanın söz konusu tasarrufu ile saklı paylı mirasçılarına zarar vermek saikiyle hareket edip etmediğinin bu bendin uygulama alanı bulabilmesi bakımından bir önemi bulunmamaktadır. Bununla birlikte, böyle bir saikin varlığının bilinmesi ispat açısından büyük kolaylık sağlar. Önemle belirtelim ki, bu bent kapsamındaki bağışlamalara daha önce bahsetmiş olduğumuz örtülü bağışlamalar da girer ve bunların da tereke mevcuduna eklenmesi gerekir.
Bunun gibi, mirasbırakanın meydana getirmiş olduğu olduğu bir işlem ile mirasın açıldığı anda ödenmek üzere, üçüncü kişi lehine ivazsız olarak hayat sigortası yapması veya böyle bir sigortanın yapılmasından doğan haklarını bir başkasına ivazsız olarak temlik ettiği takdirde bu kazandırmalar, saklı payları aştığı oranda tenkise tabi olur.

(2)- İMRE/ERMAN, Miras Hukuku, s. 272, DER, İstanbul, 2018.

Burada tenkis olunacak miktarın belirlenmesinde, söz konusu sigortanın satın alma bedeli esas alınır. Satın alma bedelinden, sigortalının TTK m.1500 uyarınca sigortadan ayrıldığı takdirde sigortacının sigortalıya ödemekle yükümlü olduğu bedel anlaşılır. Satın alma bedelini ödenen primler belirlemektedir ve belirlenen bu bedel sigorta poliçesinde yer alır(3). Bilindiği üzere, mirasbırakanın ivazsız kazandırmaları ve örneğin bağışlamalarının tenkise tabi olması, buna karşılık mirasbırakanın bir başkası lehine belirli primler ödeyerek meydana getirmiş bulunduğu sigortanın tenkise tabi olmaması kanuni bir çelişki oluşturur. Gerçekten, burada üçüncü kişi lehine bağışlama yapılması ile üçüncü kişi lehine sigorta yapılması arasında tereke hareketleri açısından hiçbir fark yoktur. Her iki halde de mirasbırakan terekesi üzerinden karşılıksız bir kazandırmada bulunmaktadır ve her iki terekenin mevcudu azalmaktadır. Bu halde, üçüncü kişi lehine sigorta tesis edilmesi yahut temlik edilmesinin tenkise tabi olması tabi bir sonuçtur ve böyle bir kazandırmanın da terekeye eklenmesi gerekir.
Bu hususta son olarak belirtmek gerekir ki, mirasbırakanın terekesi ile vakıf kurma olanağını düzenleyen TMK m.526, mirasbırakanın ancak terekesinin tasarruf edilebilir kısmı ile vakıf kurabileceğini düzenlemiştir. Bu halde, a contratio bir yorum ile mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufları ile vakıf kurmuş olduğu ve bunun saklı pay oranını aştığı hallerde, bu oranı aşan kısım tenkise tabi olur.

Tenkis Davası:
Mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufları yahut tenkise tabi sağlararası kazandırmaları ile saklı paylı mirasçılarının saklı payına tecavüz ettiği hallerde saklı payına tecavüz edilen mirasçının tenkis davası açmak ve saklı payına karşı meydana gelen tecavüzü bertaraf etmek imkânı bulunmaktadır. Buna karşılık, mirasbırakanın sağ iken meydana getirmiş bulunduğu tasarruflar ile mirasçının saklı payı karşılanmış bulunuyorsa veya bu mirasçının herhangi bir sebepten dolayı yasal mirasçılık hakkını kaybettiği hallerde, bunun tenkis davası açmak olanağı bulunmamaktadır.

(3)- İMRE/ERMAN, Miras Hukuku, s. 272, DER, İstanbul, 2018.

Yukarıda sayılmış bulunan iki olumlu şartın gerçekleşmiş olduğu hallerde saklı payı ihlal edilen mirasçının tenkis davası açma yetkisi meydana gelir. Böyle bir halde saklı payı ihlal edilen mirasçının, bu davayı murisin son yaşadığı yer asliye hukuk mahkemesinde açması ve husumeti de davacının saklı payına tecavüz teşkil eden tasarrufların lehtarına karşı yöneltmelidir. Önemle belirtmek gerekir ki, mirasçının bu davayı saklı payının ihlal edildiğini öğrendiği andan itibaren “bir yıl içerisinde” ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinden ve diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinden itibaren “on yıl içerisinde” açması gerekir (TMK m.571). Tenkis talebi yenilik doğuran bir hak olduğundan burada söz konusu olan süreler hak düşürücü niteliktedir ve bu sürelerin geçmesinden sonra saklı payı ihlal olunan mirasçının, bu talebi öne sürme olanağı ortadan kalkar. Buna karşılık, mirasçının tenkis iddiasını def’i yolu ile öne sürebilmesi her zaman için mümkündür. Mirasçının tenkis iddiasını öne sürmesi miras sebebiyle istihkak yahut istirdat davasında söz konusu olur.

Bazı hallerde saklı payı ihlal olunan mirasçının tenkis talebinde bulunmak imkânına sahip olmakla birlikte, borç ödemeden aczi veya iflas etmiş olması nedeniyle tenkis talebinde bulunmaması mümkündür. Bu, çoğunlukla saklı payı ihlal olunan mirasçının, tenkis talebini öne sürmesi halinde malvarlığında meydana gelecek bulunan aktif kısmın doğrudan alacaklılara geçmesini önlemek amacı ile tenkis talebini öne sürmediği hallerde söz konusu olur. İşte, saklı payı ihlal olunan mirasçının bu yöndeki pasif tasarrufu ile alacaklıları zarara uğratmış veya uğratacak olması kuvvetle muhtemeldir. Bu olasılığı düşünen kanun koyucu, TMK m.562’de, mirasçının alacaklılarına veya iflas masasına, belirli şartların gerçekleşmiş olmasına bağlı olarak tenkis talebini mirasçı yerine öne sürme imkânı tanımıştır. Buna göre, “Mirasbırakan, tasarruf edebileceği kısmı aştığında, saklı payı zedelenen mirasçı, iflâsı hâlinde iflâs dairesinin veya mirasın geçtiği tarihte kendisine karşı ellerinde ödemeden aciz belgesi bulunan alacaklıların ihtarına rağmen tenkis davası açmazsa, iflâs idaresi veya bu alacaklılar, alacaklarının elde edilmesi için gerekli olan oranda ve mirasçıya tanınan süre içinde tenkis davası açabilirler.
Bu halde saklı payı ihlal olunan mirasçının alacaklılarının veya iflas dairesinin tenkis talebini öne sürmesi olanağı, aşağıdaki şartların mevcudiyedine bağlıdır:
• Mirasçı hakkında iflas kararı verilmiş olması veya mirasın açıldığı tarihte mirasçının alacaklılarının elinde ödemeden aciz belgesinin bulunması,
• Mirasçının, iflas masasının veya ellerinde ödemeden aciz belgesi bulunan alacaklıların ihtarda bulunmasına rağmen tenkis talebinde bulunmamış olması,
• Tenkis talebi için öngörülen bir ve on yıllık hak düşürücü sürelerin geçmemiş bulunması.

Bunun gibi, mirasbırakanın bir ölüme bağlı tasarrufu ile lehine kazandırmada bulunulan bir kimseyi bazı vasiyetleri yerine getirmekle yükümlü kıldığı ve söz konusu kazandırmanın tenkise tabi tutulduğu hallerde, mirasbırakan ölüme bağlı tasarrufunda aksini emretmiş olmadıkça kazandırmanın lehtarı, vasiyet borçlarının da aynı oranda tenkis edilmesini talep ve dava edebilir (TMK m.563/2). Derhal belirtmek gerekir ki, böyle bir yüklemenin, hükmün emredici olmaması sebebi ile tenkis edilmesinin mirasbırakan tarafından engellenmesi mümkün ve geçerlidir.
Bu konuda belirtilmesi gereken bir diğer hususu ise, mirasbırakanın tereke üzerine irat borcu veya intifa hakkı tesis ettiği durumlarda, saklı paylı mirasçıların hangi olanaklara sahip bulunduğu teşkil eder. Kanun koyucu, böyle bir durumun mevcudiyeti halinde mirasbırakanın mirasçılarına bir seçim hakkı tanımıştır. Buna göre, mirasçılar söz konusu olan hakkın veya borcun tenkise tabi tutulmasını talep edebilecekleri gibi, saklı payı aşan bedeli tereke alacaklılarına ödeyerek bunların ortadan kaldırılmasını da talep edebilirler.

Tenkis Davasının Hükmü:
Tenkis davası(4), mirasbırakanın mirasçısının saklı payını ihlal ettiği çeşitli kazandırmaların saklı payı ihlal ettiği ölçüde azaltılması (kısmi geçersizlik) sonucunu doğurur. Böyle bir kazandırma, bir kül olarak saklı payın ihlal edilen kısmına denk ise tenkis, bu tasarrufun ortadan kaldırılması (geçersizlik) sonucunu doğurur. Tenkis hükmü, mirasın açıldığı ana kadar geri yürür. Belirtmek gerekir ki, tenkis davası bir eda davası niteliğinde olmadığından, bunun ifasının bir eda davası ile talep edilmesi gerekir. Bu eda talebi, tenkis talebi ile tek bir dava içerisinde aynı anda öne sürülebileceği gibi, önce tenkis davası ve ardından eda davasının açılabilmesi de mümkündür.

(4)-

Çoğunlukla bir kimsenin mirasbırakanın tenkise tabi bulunan kazandırmalarının yalnızca tespit edilmesini talep etmekte bir yararı bulunmaz; o, tenkise tabi olduğu tespit olunan kazandırmanın kendisine iadesini de ister. Gerçekten böyle bir faraziyenin kabul edilmesi usul hukukuna hâkim olan ilkelerden usul ekonomisi bakımından oldukça faydalı olur ve bu surette gereksiz giderlerin ortaya çıkmasının önlenmesi sağlanmış olur. Bu yönde Yargıtay, tenkis davasınının bir belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu(5), tenkise tabi olan tutarın davacı tarafından evvelden bilinemeyeceği ve bu sebeple tenkis olunacak miktarın tespit edilmesinden sonra davacının aynı dava içerisinde ıslah talebinde bulunmaksızın öne sürülebileceğini ifade etmektedir.(6) Bunun gibi, Yargıtay daha eski tarihli bir kararında, tenkis davasının eda talebini de içerdiğini belirtmiştir(7). Bahsi geçen görüşlerin uygulama bakımından büyük kolaylıklar sağladığı yadsınılmaz ise de, bunların uygulanması bakımından kanuni bir dayanak bulmak güçtür. Kanaatimce, uygulamada çeşitli sorunlar ile karşılaşılmaması bakımından, tenkis ve tenkise ilişkin eda talebinin terditli bir dava kapsamında öne sürülmesi isabetli olur.
Türk Medeni Kanunu, Mirasbırakanın bir kimsenin lehine mal tasarrufu yapmak suretiyle, mirasçılarının saklı pay oranlarını ihlal ettiği takdirde, lehine mal vasiyetinde bulunulan kimselere (musaleh), vasiyet olunmuş söz konusu malın değer kaybetmeksizin bölünmesinin mümkün olmadığı hallerde, tenkise tabi oranın iadesi hususunda bir seçim hakkı öngörmüştür. Buna göre, değeri azalmaksızın bölünemeyen bir mal vasiyetinin lehtarı tenkise tabi olan miktarı saklı payı ihlal olunmuş bulunan mirasçılara ödemekle malın kendisine verilmesini talep edebileceği gibi, vasiyet olunan malı iade ederek, bunun saklı payı aşan değerinin kendisine iadesini de talep edebilir (TMK m.564/1). Musalehin vasiyet olunmuş malı mirasçılara iade ettiği takdirde saklı payı aşan kısmın (tasarruf oranının); aksi takdirde, yani musalehin malı elinde tuttuğu hallerde ise malın tenkis nedeni ile mirasçılara ödemesi gereken kısmın karar tarihindeki değerinin para biçiminde ödetilmesine karar verilir (TMK m.564/2)

(5)- Yargıtay 1.hukuk dairesi e:2013/17451 k:2014/2233

(6)- Yar. 1. HD., 2014/8822 E., 2016/381 K.

(7)- İmre/Erman, Miras Hukuku, s.279, DER, İstanbul, 2018, (Yar. 2. HD., 2.6.1972 tç, 2794/3528 S. Karar.

Mirasbırakanın tenkise tabi çeşitli tasarrufları ile bir mirasçısının saklı payına tecavüz ederek bir başkası lehine kazandırmada bulunulduğu takdirde, bu kazanımların iade yükümlülüğü, kazanımda bulunan kimselerin iyiniyetli veya kötü niyetli olduğu durumlarda değişiklik göstermektedir. Buna göre, lehine kazandırma yapılan kimse iyiniyetli olduğu takdirde, saklı payı ihlal olunan mirasçıya yalnızca mirasın açılması anında elinde kalanları iade etmek yükümlülüğü bulunmaktadır (TMK m.566/1). Bu halde, bu lehine kazandırmada bulunulan kimse, bu kazanımı mirasın açılma anına dek tamamen tüketmiş bulunuyorsa, bunun kazanımını iade etme yükümlülüğü bulunmaz. Buna karşılık, lehine kazandırmada bulunulan tarafın kötü niyetli olduğu hallerde, saklı payı ihlal olunan mirasçıya söz konusu kazanımın tamamının iade edilmesi gerekir (TMK m.566/1). Ayrıca bazı hallerde, TMK m.995 uyarınca kötü niyetli zilyedin, hak sahibine karşı tazminat ödemek yükümlülüğü söz konusu olabilir.

Tenkiste Sıra:
Mirasbırakanın mirasçılarının saklı payını ihlal etmesi tek bir tasarruf ile meydana gelebileceği gibi, bunun birden çok tasarruf ile meydana getirilmiş bulunması da mümkündür. Mirasbırakanın birden çok tasarrufu ile mirasçılarının saklı payına tecavüz ettiği durumlarda bunların tenkis edilmesi ve saklı payı aşan kısımların, mirasbırakanın lehine tasarrufta bulunmuş olduğu kimseler tarafından iade edilmesi gerekir. Buradaki sorun ise önce hangi kazandırmaların tenkise tabi tutulacağı ve dolayısıyla hangi lehtarların saklı payı aştığı gerekçesiyle iadeye tabi tutulacağıdır. TMK m.570’e göre, “tenkis, saklı pay tamamlanıncaya kadar, önce ölüme bağlı tasarruflardan; bu yetmezse, en yeni tarihlisinden en eskisine doğru geriye gidilmek üzere sağlararası kazandırmalardan yapılır”. Genel kural bu olmakla birlikte kanun koyucu, kamu menfaatlerini gözeterek tenkise tabi kazandırmalardan kamu tüzelkişileri ve kamuya yararlı dernek ve vakıflar lehine meydana getirilmiş kazandırmaların en son sırada tenkis edilebileceği hükmüne yer vermiş bulunmaktadır. Bu halde, saklı paylı ihlal edilen mirasçılar öncelikle mirasbırakanın meydana getirmiş bulunduğu ölüme bağlı tasarrufları bakımından, bu tasarrufların saklı payı karşılamaması durumunda ise murisin sağlararası tasarrufları bakımından tenkis talebinde bulunabilirler. Buna karşılık, mirasçılar ancak mirasbırakanın hem ölüme bağlı ve hem de sağlarası kazandırmalarının tenkise tabi tutulmuş bulunmasına rağmen saklı paylarını elde edemediği hallerde kamu tüzelkişileri ve kamuya yararlı dernek ve vakıflar lehine meydana getirilmiş kazandırmaların tenkisini talep edebilirler.
Belirtmek gerekir ki, Mirasbırakanın birden çok ölüme bağlı tasarrufta bulunmuş olması ile saklı payı ihlal ettiği hallerde sıra sorunu yaşanmaz. Nitekim mirasbırakanın ölüme bağlı tasarruflarının meydana getirildiği tarihin bunların geçerlik kazanmaları bakımından herhangi bir önemi yoktur. Bunların her biri, mirasın açıldığı anda muacceliyet kazanır. Bu sebepten, her bir ölüme bağlı tasarrufun orantılı olarak tenkis edilmesi gerekir. Böyle bir tenkis, tenkise tabi bulunan tasarrufların tamamının toplanması ve saklı pay karşılanana dek her birinin aynı oranda indirilmesi sureti ile vuku bulur. Buna karşılık, sıra hususu sağlararası kazandırmalarda ölüme bağlı kazandırmalar açısından farklılık teşkil eder. Kanun hükmünden de anlaşılabileceği üzere mirasbırakanın sağlararası kazandırmaları tarihsel olarak en yeni olandan eskisine doğru gidilmek suretiyle tenkise tabi tutulur.

Öneri, soru ve taleplerinizi iletişim formunu doldurarak bize iletebilirsiniz.

Bu web sitesinde yayınlanmış bulunan çalışmalar bilgilendirme amacı ile meydana getirilmiş bulunup 5486 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun ikinci maddesi uyarınca eser teşkil etmektedir. Bu eserlerin Gemici Avukatlık ve Danışmanlık’tan açıkça icazet alınmaksızın kısmen, tamamen yahut değiştirilerek kopyalanması, çoğaltılması, yayınlanması her bir eser bakımından yayınlanma tarihinden itibaren 70 yıl geçmedikçe 5486 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu bağlamında men edilmiştir. Söz konusu hükme uyulmaması halinde Gemici Avukatlık ve Danışmanlık Ofisi tarafından yasal sürecin başlatılacağı kamuoyuna duyurulur.