4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu Bağlamında Nişanlılık Kurumu ve Nişanlılığın Sonlanmasının Sonuçları

Anahtar Kelimeler: Nişanlılık, hediyelerin geri verilmesi, maddi ve manevi tazminat.

Nişanlanma, kadın ve erkek arasında evlilik birliğinin oluşmasından önceki süreçte, bunların karşılıklı olarak evlenme vaadinde bulunmasıdır. Nişanlanma adı verilen hukuki işlemin sonucunda nişanlılık kurumu ortaya çıkar. Türk hukuku da kaynak İsviçre ve Alman hukuklarına uygun olarak nişanlılık kurumunu tanımış ve buna bazı hükümler (TMK m.118-123) bağlamıştır. Yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi nişanlanma karşılıklı evlenme vaadi ile mümkündür. Bu vaadi oluşturan irade beyanı herhangi bir şekle tabi değildir. Bunun ifade ettiği anlam ise bu vaadin, sözlü veya yazılı olabileceği gibi sarih (açık) veya zımni (örtülü) olarak ortaya çıkmış olabilir. Örneğin, bir erkek, kadına telefon görüşmesi esnasında evlenme teklif etmiş ve kadın da bunu kabul etmiş ise (sarih beyan) burada nişanlanma oluşur. Bundan başka, yalnızca merasimin yapılması ve/veya yüzük takılması sonucunda da (zımni) nişanlanma meydana gelir. Aile hukukuna ilişkin hususlar genellikle kişilik haklarına sıkı sıkıya bağlı olduğundan, buna ilişkin işlemlerin temsil yolu ile yapılabilmesi mümkün değildir. Bu sebeple nişanlanmanın da temsil yolu ile yapılabilmesi olanaksızdır. Nişanlanma vaadini tarafların bizzat kendilerinin yapması gereklidir.(1)
Nişanlılık, tarafların irade beyanlarının açıklanması ve bu açıklanan beyanların birbirleri ile uyuşması ile kurulmuş olsa da, bunun geçerliliğini etkileyen bazı koşullar mevcuttur. Öncelikle, tarafların bu çeşit bir hukuki işlemi yapabilmeleri için gerekli olan ehliyet koşulunu sağlıyor olmaları gerekir. Tam ehliyetli özel hukuk kişilerinin, diğer hukuki işlemlerde olduğu gibi, nişanlanma hususunda da herhangi bir hukuki engelle karşılaşmayacakları açıktır. Ayırt etme gücüne sahip bulunan kısıtlı ve küçüklerin de, diğer koşulları sağlamak şartıyla nişanlanmaları mümkündür. Nişanlılık, bunların irade beyanlarının örtüşmesi ile aynı tam ehliyetli özel hukuk kişilerinin nişanlanması gibi kurulmuş olur. Bunlar arasındaki fark bağlayıcılık yönündedir. Gerçekten, TMK m.118/2, nişanlanmanın sınırlı ehliyetsizler için bağlayıcı olmasını yasal temsilcilerinin onay vermesi koşuluna bağlı tutmaktadır. Şu halde, sınırlı ehliyetsizlerin nişanlanması, yasal temsilcilerinin onayı olmaksızın mümkün ve geçerlidir.

(1)- DURAL, OĞUZ, GÜMÜŞ, Türk Özel Hukuku Cilt III, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2015

Bunun bir sonucu olarak nişanlanma sözleşmesinin taraflarının birbirlerine karşı olan yükümlülükleri iradelerin örtüşmesi anında meydana gelir fakat sınırlı ehliyetsizin yasal temsilcisi bu hukuki işleme icazet vermedikçe, bu yükümlülüklerin bir yaptırıma bağlanması söz konusu değildir. Tam ehliyetsizlerin ise, temyiz kudretine sahip olmadıklarından nişanlanmaları mümkün değildir. Buna bir diğer engel ise evlenmenin TMK m.125 gereğince imkânsız olmasıdır. Bunların yasal temsilcileri aracılığıyla da nişanlanmaları mümkün olmaz. Bunun sebebi ise, bu hakkın kullanılmasının kişiye sıkı sıkıya bağlı olmasıdır. Ehliyet koşulunun dışında, evlenme vaadinin (nişanlanmanın) ahlaka ve hukukun amir hükümlerine aykırı olması; muvazaalı olması ve evlenmenin çeşitli nedenlerle imkânsız olması (örneğin, taraflardan birinin tam ehliyetsiz olması) hallerinde nişanlanma kesin hükümsüzlük (TBK m.27) yaptırımı ile karşılaşır. Bundan başka, nişanlanmanın onu meydana getiren iradenin sakat olması nedeniyle sona erdirilmesi mümkündür. Şöyle ki, tarafların nişanlanma iradesi, korkutma (ikrah), hata yahut hile nedeniyle fesada uğramışsa, iradesi fesada uğramış bulunan taraf, buna dayanarak nişanı ortadan kaldırmak hususunda haklı bir nedene sahiptir ve bu hakkını kullanmak için herhangi bir dava da açması gerekli değildir.

Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi, nişanlanma taraflara bazı yükümlülükler yükler. Bunlar, evlenme vaadine uygun olarak evlenmeyi gerçekleştirme yükümlülüğü ve sadakat yükümlülüğüdür. Nişanlanma taraflara belirli durumlarda bazı haklar da sağlar. Bunlardan birincisi, nişanlılardan birinin bir haksız fiil sonucunda hayatını kaybetmesi halinde, sağ kalan nişanlının haksız fiili gerçekleştiren failden manevi tazminat talebinde bulunabileceği gibi ondan destekten yoksun kalma tazminatı da talep edebilecek olmasıdır. Ayrıca nişanlılardan biri, diğer nişanlının süje konumunda bulunduğu bir davada tanıklık yapmaktan çekinme hakkına (HMK m.248/1-a, CMK m.45/1-a) sahip olur.

Nişanlanma şu hallerde sona erer:
• Taraflardan birinin hayatını kaybetmiş olması halinde,
• Taraflardan birinin gaipliğine hükmedilmiş olması halinde,
• Tarafların birbirleriyle anlaşarak nişanlılığı sona erdirmeleri halinde,
• Tarafların birbirleriyle veya taraflardan birinin bir başkası ile evlenmesi halinde,
• Kesin bir evlenme engelinin mevcudiyedi halinde,
• Tarafların nişanlanmayı bir bozucu şarta bağlı olarak meydana getirmiş olmaları durumunda bozucu şartın gerçekleşmiş olması halinde.

Kanunumuz nişanın bozulmasına çeşitli sonuçlar bağlamıştır. Buna göre, nişanlılardan biri haklı bir sebebi olmaksızın nişanı sona erdirmiş yahut nişan taraflardan birine yüklenebilecek bir sebepten dolayı bozulduğu halde kusurlu olan taraf, diğerine evleneceği inancı ile yapmış olduğu harcamalar karşılığında dürüstlük kuralı çerçevesinde uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur. Taraflar, tazminatın miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. Bu halde, hukuken bir sorun yoktur. Aksi halde, bu tazminatın dava edilmesi gerekir. Kanunumuz bazı hallerde üçüncü kişilere de maddi tazminat talebinde bulunabilme imkânını sağlamıştır. Nitekim TMK m.120/2: “tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler” demek suretiyle buna imkân sağlamaktadır. Bunun dışında, kusurlu olarak nişanın sona ermesine yol açan tarafın ölümü halinde, açılacak bu tazminat davasında husumet, ölen tarafın mirasçılarına yöneltilmelidir.
Belirtmek gerekir ki, nişanın bozulması ile kişilik hakları zarara uğramış bulunan taraf, kusurlu bulunan diğer taraftan “manevi tazminat” talebinde bulunabilir. Nişanlılığın evlenme dışında bir sebeple sona erdiği hallerde, tarafların birbirlerine vermiş oldukları veya tarafların ana veya babalarının yahut onlar gibi davrananların taraflara vermiş oldukları “alışılmışın dışında” hediyeler geri istenebilir. Bahsi geçen hediyelerin aynen veya mislen verilmesi mümkün olmadığı takdirde, bunlar hakkında Türk Borçlar Kanununun sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanacaktır. Buna göre, hediyenin geri istendiği şahıs hediyeyi iyiniyetli olarak elinden çıkarmışsa yalnızca elinde kalanı geri vermekle yükümlü olur. Buna karşılık, bu şahıs hediyeyi kötüniyetle elinden çıkarmış, yani ileride bu hediyeyi vermesi gerektiğini biliyor yahut bilmesi gerekiyorsa bu zenginleşmenin tamamını iade etmekle yükümlüdür.
Son olarak, nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları, (maddi ve manevi tazminat; iade davaları) nişanlılığın sona ermesinden itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

Öneri, soru ve taleplerinizi iletişim formunu doldurarak bize iletebilirsiniz.

Bu web sitesinde yayınlanmış bulunan çalışmalar bilgilendirme amacı ile meydana getirilmiş bulunup 5486 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun ikinci maddesi uyarınca eser teşkil etmektedir. Bu eserlerin Gemici Avukatlık ve Danışmanlık’tan açıkça icazet alınmaksızın kısmen, tamamen yahut değiştirilerek kopyalanması, çoğaltılması, yayınlanması her bir eser bakımından yayınlanma tarihinden itibaren 70 yıl geçmedikçe 5486 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu bağlamında men edilmiştir. Söz konusu hükme uyulmaması halinde Gemici Avukatlık ve Danışmanlık Ofisi tarafından yasal sürecin başlatılacağı kamuoyuna duyurulur.